13 Aralık 2009 Pazar

Bandista: Gülümseyen Bir Eylem Bandosu


Son dönemde adından oldukça sık söz ettiren bir müzik topluluğundan bahsedeceğiz sizlere, dilimiz döndüğünce. İlk satırdan yanlış anlaşılmalara mahâl vermemek adına hemen belirtelim, bu adından sıkça söz ettirme hadisesi günlük magazin ve popüler kültür hazır yiyimi ile karıştırılmamalı. Biraz geç kaldık belki ama onlara bu sayfalarda yer ayırmak boynumuzun borcudur artık; Bandista adını muhtemelen duymuşsunuzdur.

Enstrümanlar ve vokal, ilk duyulduğu anda Manu Chao’yu-Mano Negra’yı, İspanya’dan Boikot’u, ya da İtalya’dan Banda Bassoti’yi çağrıştırıyor ama melodik olarak diğerlerine göre belki biraz daha “naif” sayılabilecek bir yapısı var Bandista müziğinin. Bu melodik “naif”lik sözlere gelindiğinde biçim değiştiriyor ve daha vurucu, daha kararlı bir tavra bürünüyor.

İlk albümlerini Bandista’nın manifesto albümü olarak nitelendiriyorlar. Şarkılarının bir çoğu, tanıdık ezgilerle (devrimci marşlar-direniş türküleri), yazdıkları, ya da daha önceden yazılmış sözlerin içi içe geçirilmesinden oluşuyor. Sözlerde politik muhalefet ve devrimci karalılık vurgusu yoğun. Bu müzikal söküp-takma, birleştirme, tahrip etme işleminin devrimci olduğunu ifade ediyor grup. Sözü ve müziği bütünüyle yeni, yani Bandista ürünü olan şarkılar da mevcut elbette. Özellikle ikinci albümle birlikte bu çalışmaları dinleme fırsatı da bulduk. Stüdyoda kaydedilmemiş ya da en azından yayınlanmamış şarkılarını canlı performansları sırasında dillendirdikleri de sağdan soldan aldığımız duyumlar arasında.

Bandista, kendi deyimiyle, “ilk hamlesini 2008 Haziran ayında Rock-A(lternatif) festivalinde” yaptı. Ardından, grubun ilk albümü olan “De Te Fabula Narratur” 1 Mayıs 2009’da kopileft-hiçbir hakkı mahfuz değildir şeklinde, yani internet sayfalarından bedelsiz olarak indirilebilecek biçimde yayınlandı. İkinci albümleri ise yine manidar bir tarih olan 12 Eylül’de, “Paşa’nın Başucu Şarkıları” adıyla daha önceki gibi internet sayfalarında yayınlandı. Görüldüğü üzere Bandista’nın çalışmalarını insanlarla paylaşma biçimi “biraz” farklı. Müzik piyasası düşünüldüğünde, hele ki vurgunun ikinci unsura yapıldığı hesaba katıldığında, topluluğun bu karşı-tavrı daha da anlamlı hale geliyor.

Bandista’nın kısa sayılabilecek bir sürede bu kadar tanınıp, bu kadar sevilmesinin nedeni yalnızca paylaşma biçimi değil elbette. Daha doğrusu paylaşımları bunlarla sınırlı değil. Grubun stüdyoya, barlara ve konser salonlarına hapsolmaması, sokağa, eyleme, üniversiteye, grevlere-direnişlere yani sözün özü yaşamın faaliyet alanına, gerçekliğine “inmesi” Bandista’nın kısa sürede benimsenmesini sağladı. “Eylem Bandosu” olma niteliği de buradan geliyor zaten.

Bandista’nın dikkat çeken bir diğer özelliği ise alışılmışın dışında ve kalıpları kıran canlı tarzı. Onların müziği asık suratlı ve karamsar değil tam tersine güler yüzlü ve umut dolu. Politik-muhalif müzik yapan, özellikle şarkı sözlerinde sol-sosyalist bir söyleme sahip olan sanatçı ve gruplarda melodik yapının, enstrümanların ve vokalin genellikle belirli bir sınırlılık dahilinde olduğunu, fakat Bandista’nın farklılaştığı noktanın tam da buralar olduğunu söylemek mümkün. Daha doğrusu dünyada benzer işler yapan sanatçı ve topluluklar bulunmasına karşın, Bandista “devrimci” müziği Türkiye’de daha önce denenmemiş bir biçimde icra ediyor. Söylemek istediğimizi biraz daha netliğe kavuşturmak adına şöyle diyebiliriz; Türkiye’de, geçmişten bu güne toplumsal muhalefeti müziğinin ana eksenine oturtan nice solist ve topluluk aşağı yukarı benzer enstrümanları ve benzer melodik kalıpları kullanarak ürettiler müziği. Örneğin halk müziği ve halk şiiri oldukça baskın bir rol oynadı bu alanda. Daha farklı ve daha kendine özgü denemeler olduysa da bunlar oldukça sınırlı çabalar olarak kaldı. Bu durumun çok doğal nedenleri olduğu açık. Bu, bugüne kadar taşınan mirası asla değersizleştirmiyor da. Fakat yeni bir yöntem benimseyen Bandista’nın yaptığı işleri daha fark edilir kılıyor. Bandista yeni bir şeyler sunuyor bu toprağın insanlarına, bu kesin. Ayrıca, Bandista üretirken mümkün olduğunca basitlikten yana olduğunu ifade ediyor. “Avamda ısrar” olarak tarifledikleri bu durumu, müziğin yeniden üretilebilirliğini sağlama ve sanatı uzmanlaşma isteyen bir saha olmaktan çıkarıp, herkesin üretimine katkı sunabileceği bir saha haline getirme amaçları ile açıklıyorlar.

Toplum ve sanat arasındaki bağların, sınıflı toplumların iç dinamikleri eliyle gevşetildiği ve yer yer koparıldığı malum. Kapitalizmin, sanatı üreten ve sanatı tüketen bireylerin birbirleri ile hiyerarşik bir ilişki biçimi geliştirmesine sebep olduğu da ortada. Sanatçının, sınıf aidiyeti olmayan sınıflar üstü bireyler olduğu yanılsaması oldukça yaygın ve ne yazık ki genel kabul bu yönde. Oysa içinde yaşadığımız ekonomik ve toplumsal ilişkiler bütünü sınıflar üstü bir birey ya da bir topluluk tanımıyor, dolayısıyla sanatçı da üretim sürecinde ve ürününü toplumla buluşturma aşamasında girdiği ilişkilerle sınıfsal konumunu somutlaştırıyor, farkında olsun ya da olmasın. İşte Bandista, sınıfını bilip safına gelen sanatçı ve topluluklar arasında.


Daha önce de ifade ettiğimiz gibi Bandista, kökleri olmayan bir yeniliğin temsilcisi değil fakat benimsediği yöntem ilk bakışta yabancı gelebiliyor insanlara. Bunun somut örneklerini de, sahnede ya da katıldıkları etkinliklerde yakından gözlemleme şansını bulmuşlardır. Örneğin bir sendikanın düzenlediği herhangi bir dayanışma gecesinde grubu sahnede izleyen bir işçinin ilk tepkisi “Yahu ne yapıyor bu adamlar!” şeklinde olabilir. Ya da “Devrimci marşlarımıza saygısızlık yapıyorlar!” diye tepki de alabilirler. Bandista benimsediği yöntemin doğruluğuna inandığını ifade ediyor ve söyleminin altını eylemliliği ile dolduruyor. Bu ilk şaşkınlık belirtileri de zamanla ortadan kaybolabilir, yaşayarak göreceğiz.

Buraya kadar söylediklerimiz teferruat sayılır, asıl sözü onlar söylüyor:
Anamızın amele sınıfı olduğunu unutmadan, özgürlüğün elimizde olduğumuzu bilerek, katillerden hesap sormak için, geleceğimizin kapitalizmde olmadığı inancıyla, biz bu koca bandoda sadece bir ses, hep birlikte haykırıyoruz “Kazanacağız! DAİMA, DAİMA, DAİMA”
Sokaktaydık ve sokaktayız. ‘Onlar’ın yazdığı tarihi ta kökünden silerek bir başka âlemi kurmaya dair mücadelemiz, eylemlerimiz başka sesler, bedenler, biçimler içinde sürecektir.
Her yerdeyiz!
Her yeriz!”

Dinleyiniz, dinletiniz;

Senin Hikayeni Anlatıyorlar!

http://tayfabandista.org/blog/


gamlı baykuş

Hiç yorum yok: