13 Aralık 2009 Pazar

Müziğin Doğuşu ve Müzik Kültürü

Önceki sayılarda tiyatro tanımına ve türlerine yer vermiştik. Bu yıl da benzer bir çalışmayı müzik için yapmaya çalışacağız. Öncelikle müziğin doğuşu, tanımı ve tabii müzik kültüründen bahsedelim. Bu yazıyı sırasıyla her bir müzik türünün doğduğu yer, nedenleri ve bizlere nasıl etki ettiği izleyecek. Müzik en genel tanımı ile sesin biçim ve devinim kazanmış hâlidir. Başka bir deyiş ile de Müzik, sesin ve sessizliğin belirli bir zaman aralığında ifade edildiği sanatsal bir formdur. Biçim ve devinim içeren bir ses oluşumunun müzik olarak kabul görmesi için dinleyende duygulara yönelik etkileşim yapması da beklenmektedir. Tarihsel dönem, bölge, kültür ve kişisel beğenilere bağımlı olarak ele aldığında müzik teriminin tanımı önemli farklılık gösterebilmektedir. Özellikle 20. yüzyıl çağdaş Batı müziğinde ortaya çıkan çok farklı müzik akımları, ortak bir tanımı büyük ölçüde zorlaştırmaktadır. Bunun ötesinde, gittikçe daha fazla insanın erişme olanağı bulduğu farklı kültürlere ait yerel müzikler de bu tanımlama zorluğunu arttırmaktadır. Tüm bu sebeplerden dolayı, müziğin tek bir tanımla açıklanması yerine farklı açılardan (sosyolojik, psikolojik, akustik, politik vb.) yapılan birden fazla tanımla açıklanması yaygınlık kazanmıştır. Bir sosyoloğun müziğe olan yaklaşımıyla, bir akustik fizikçinin yaklaşımı arasında gerek tanım, gerek metodolojik olarak büyük farklılık vardır. Tüm bu yaklaşımlar müzikologlar ve müzik teorisyenleri tarafından araştırılır ve değerlendirilir. Şimdi müziğin tanımını genel olarak yapmaya çalıştıktan sonra tarihsel olarak nasıl ortaya çıktığına bakalım.

Müzik en eski sanat dallarından biridir. Tarih öncesi devirlerde kuşların ötüşünden, suların şırıltısından, yağmurun sesinden, rüzgârın ve kıyıya vuran dalgaların uğultusundan esinlenen ilk insanlar, içi boş bir kütüğe deri geçirip vurarak, hayvan bağırsaklarından yapılan ipleri çekerek, boynuz, kemik ya da odundan boruları üfleyerek doğadaki sesleri taklit etmeye başladılar. Başlangıçta işaret vermek amacıyla kullandıkları bu sesleri sonraları hoşlarına gidecek biçimde düzenleyerek kendi ilkel müziklerini yarattılar. Eski zamanlardan beri müziğin, dinsel törenlerde önemli bir yeri oldu. Günümüze ulaşabilen en eski müzik yazmaları Hindistan'da 3.000 yıl öncesinden kalma Veda ilahileridir. Şimdi müziğin dinle ilişkisine değindikten sonra Müziğin tanımıyla ilgili şu görüşleri de ekleyelim:
Kelimelerle anlatılamayan duygu ve düşüncelerin seslerle anlatılması sanatıdır. Müzik; duygu, düşünce, izlenim ve tasarımları ve başka gerçeklerin de katkısıyla belli durum, olgu ve olayları, belli bir amaç ve yöntemle, belirli bir güzellik anlayışına göre birleştirerek, biçimlendirilmiş seslerle işleyerek anlatan estetik bir bütündür. Herkesin anlayabildiği ve anlayabileceği yegâne dildir.
Eski Yunan Felsefesinde müziğin etkisi yoğun olarak görülür. Musiki-musika-muzika-müzik kelimeleri Yunanca kökenlidir. Yunan alfabesinde m-o-u-s-a harfleriyle yazılan ve musa diye okunan peri anlamındaki kelimenin sonuna gelen –ike veya –ika takısı, o kelimeye konuşulan dil anlamını kazandırır; Elenika (Yunanca), Turkika (Türkçe), İtalika (İtalyanca) örneklerinde olduğu gibi...
Musa’ya eklenen –ike takısı, peri kelimesine de perilerin konuştuğu dil anlamını verir (ta musiké). Mûsikiye daha sonraları toplumumuzda İslâmi terimle meleklerin dili denilmiştir (Elest bezmi’nin avazesi).
Bu durum, müziğe eski çağlardan itibaren batıda da doğuda da tanrısal özellikler atfedildiğini gösterir. Bir de müziğin yapısına, yani biraz matematiğine bakalım. Temel olarak dört ana unsurdan oluşur:
Diklik, yoğunluk, süre ve tını:
Diklik, bir sesin ne kadar 'tiz' ya da 'pes' olduğunu ifade eder. Örneğin her nota ismi (do, re, mi) farklı bir dikliğe sahiptir. Aynı nota isimleri de hangi oktavda bulunduklarına bağlı olarak farklı diklikleri ifade edebilirler. Akustik olarak birimi frekanstır.
Yoğunluk, bir sesin gürlüğünü ifade eder. Müzikte nüans olarak da kullanılır (forte, piano, fortessimo vb). Akustik olarak birimi desibeldir.
Süre, bir sesin ne kadar sürdüğünü ifade eder. Müzikte ikinin katları biçiminde ifade edilir (birlik, ikilik, dörtlük, sekizlik) ancak nota değerlerinin yanlarına konan noktalar sürenin kendi değerinin yarısı kadar daha uzamasını sağlar.
Tını, bir sesin rengini ifade eder. Örneğin aynı oktavda aynı notayı aynı yoğunlukta ve aynı uzunlukta çalan bir kemanla bir flüt arasındaki fark tını farkıdır. Dört özellik içinde en karmaşık olan özellik budur. Akustik olarak tını, sesin doğuşkan (harmonik) yapısına bağlı olarak değişir.
Bu tanımlamaları yapmışken şu önemli bilgiyi vermeden geçmeyelim. İÖ 6. yüzyılda akustiğin temelini kuran Pisagor (Pythagoras) müziği matematiksel yoldan çözümleyerek, bir sesin yüksekliği ile telin uzunluğu arasındaki ilişkiyi saptadı, Belirli uzunluktaki bir telde çalınan notanın frekansının, iki kat uzunluktaki bir telde çalınan notanın frekansının tam iki katı olduğunu buldu.
Müzik konusunda en büyük sıkıntı, müziğin bilimsel yönleriyle yeteri kadar tanıtılamamasıdır. İnsanların günlük hayatta bile sürekli iç içe oldukları bu olguya bilimsel yaklaşmak faydalı olabilir.
Müzik; hem bir sanat hem de bir bilimdir. Duygusal olarak algılanışının yanı sıra akıl ile de kavranabilir. Bu özelliği ile bireyin ve toplumun duyuş ve biliş açısından durumunu belirlediği gibi, gelişim ve değişimini de sağlayan organik bir yapıdır. Sesin en güzel şekli müzik ile dile gelir. Resim, renklerin birleşmesinden; şiir, kelimelerin kaynaşmasından nasıl oluşuyorsa; müzik de seslerin, duygu, düşünce ve heyecanımızı anlatmak üzere belli bir estetik anlayışına göre seçilip işlenmesinden oluşmaktadır. Bireylerin eğitimsel sürecinde de müzik önemli yer tutmakta, duyuşsal ve bilişsel yönden geliştirmektedir. Doğumdan itibaren insanlar duyuş yeteneği kazanmakta, çevrede var olan sesleri belleğine yerleştirmektedir. Klasik müziğin anne karnındaki bebeğin zekâsına olumlu etkisiyle ilgili örneği çoğumuz biliriz. Müzik, özellikle ilköğretim döneminde çocuklara bilimsel olarak kazandırılmalı ve duygu dünyalarına düzenli olarak yerleştirilmelidir. Gelişme; organizmanın büyüme, olgunlaşma ve öğrenmenin etkileşimiyle sürekli olarak ilerleme kaydeden değişmesidir. Gelişme, ürün olarak ele alındığında gelişim bu ürünün süreç yönü ile tanımlanabilir. Gelişim, organizmanın var olmasından başlayarak bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal yönden belli koşulları olan ve en son aşamasına ulaşıncaya kadar sürekli ilerleme kaydeden değişimidir. Gelişme, olgunlaşma ve öğrenme etkileşimlerinin bir ürünüdür. Gelişim ise süreçtir. Olgunlaşma ve öğrenme olmadan gelişim sağlanamaz. İnsanların olgunlaşmasında müzik önemli yer tutmaktadır. Müzik hayatın içerisinde var olan ve dinamik bir yapı gibi sürekli gelişen bir olgudur.
Şimdi bir de müziğin teknolojiyle buluşmasına bakalım:
Son yıllarda müzik kaydı için oluşturulan stüdyolarda büyük değişimler yaşandı. İlk müzik kayıt aleti, olan Phonoautograph, 1857 yılında Leon Scott tarafından bulundu. Alexander Graham Bell, 1874'te Phonautograph ile çıkageldi. Bu makine insan kulağının sesleri duyma yönteminin taklit edilmesiyle yapılmıştı. 1887'nin sonuna doğru, Edison Phonograph'ı icad etti. 1886'daysa Phonograph'ı geliştirerek Graphophone'u ortaya çıkardı. 1924'te, insanlar mekanik kayıt araçları yerine Western Electric Company'nin yeni teknolojisini kullanarak yeni kayıt cihazları yaptılar. Bunlar, sesi daha gür ve cızırtısız kaydedebiliyorlardı. Bugünlerde kullanılan manyetik kayıt, 1990'de Valdemar Pousen tarafından ortaya çıkarıldı. Telgraphone da bu yeni sistemin ilk çocuğuydu.
1930'ların sonuna doğru, çok uzun kayıtlar yapabilen ve çoğu koşulda çalışabilen Magnetophone, kayıt aletleri piyasasını ele geçirdi. Bu icadlar, kaydedilen müziğin niteliğini ve niceliğini daha iyi kılıyordu. İlk ortaya çıkan ses depoları, anolog depolama aygıtlarıydı. İlk başta Fonograf olarak ortaya çıkmışlar ve sonra manyetik kullanılarak üretilmişlerdir. Sonra ortaya dijital depolar çıkmıştır. Dijital depolama aygıtları da iki şekilde çalışıyordu: Optik ve manyetik. Bu yeni ses depoları, sadece boy küçülterek kullanım kolaylığı sağlamamış, aynı zamanda müziğin paylaşımına yardımcı olmuştur.
Müzikle ilgili verdiğimiz bu bilgiler tabi ki yeterli değil, biz sonraki yazılarımıza, yani her müzik türünün nasıl doğduğu, nerelerde etkili olduğuyla ilgili yazılara bir kaynak olması için gerekli gördüğümüz bilgileri paylaştık.
İobakkhos

Hiç yorum yok: