13 Aralık 2009 Pazar

Bireysel Terörizme Karşı Sınıf Mücadelesi


İstanbul Küçükçekmece'de 9 Kasım günü bir İETT otobüsünün molotof koytelleriyle saldırıya uğraması ve bunun sonucunda yolculardan 17 yaşındaki bir kadın öğrencinin feci şekilde yaralanması bu yazıyı kaleme almamıza yol açtı. Bu tür terörist eylemler provakasyon amaçlı olarak defalarca yapıldı, bunun farkındayız. Ancak bu tür eylemlere girişen ve kendisine “devrimci” diyen örgütlerin de varlığı bir gerçek. Bizleri asıl ilgilendirense bu bireysel terörist eylemleri “marksizm” ve “devrimcilik” adına yapan siyasi gruplardır. Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor; genç bir kadının yakarak hayatını karartan bu alçakça eylemi yapanlar alacakları tepkinin büyüklüğünden ötürü eylemi sahiplenememişlerdir, kısacası sahiplenmeye yüzleri yoktur. İşin ilginç yanı ise devletin bu terörist eylemi “gerektiği gibi” kullanamamış olması. Öyle ki, devlet bu eylem üzerinden çok yoğun bir propagandaya girişebilir ve tüm devrimcileri bir kez daha terörist ilan edebilirdi (Burjuva basının da bu konuda yoğun çabaları olduğu, tüm devrimcileri terörist ilan etme konusunda büyük çabalar sarf ettiği de göz önünde bulundurulsa dediğimiz daha net anlaşılacaktır. Kasım ayının son günlerinde bir devrimcinin Esenyurt'ta sokak ortasında polis tarafından infaz edildiğini ve bu açık devlet katliamının basında “terörstin ölü ele geçirilmesi” şeklinde verildiğini hatırlatalım).

Marksist devrimciler, Marx ve Engels'ten bugüne 150 yılı aşkın süredir bireysel terörizme karşıdırlar ve buna karşı amansızca mücadele ederler. Bu eylemler, bırakalım işçi sınıfının kurtuluşuna yarar sağlamayı, aksine ona büyük zararlar verir. Türkiye'de de bireysel terörizmi mücadele yöntemi olarak benimseyen örgütler bellidir, ne yazık ki onların bu eylemleri bir bütün olarak işçi sınıfı mücadelesini ve Marksistleri karalamaya yarıyor. Örneğin Özdemir Sabancı'nın öldürülmesi kimi çevrelerde “büyük devrimci bir eylem” olarak alkışlanırken, Marksistler bunun bir terörist eylem olduğunu ve sosyalizm mücadelesine katkı vermek bir yana zarar verdiğini ifade ediyorlar. Marksistlerle, terörizmi benimseyen siyasi gruplar arasında iki sınıf arasında olduğu gibi bir uçurum vardır. İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır diyen Marksistler, yalnızca devrimci teorilerine ve kitlelerin devrimci gücüne güvenirler. Küçük burjuva teröristleri ise, işçi sınıfına olan güvensizliklerini kendi “kahramanca” eylemleriyle dışa vururlar. Onlar, sosyalizmi birkaç kurtarıcının eyleminde görürler.
Peki, bu ayrım nereye dayanıyor? Birkaç “kurtarıcı”nın giriştiği silahlı, bombalı eylemler Türkiye'ye özgü mü? Elbette hayır. İlk başarılı işçi devriminin gerçekleştiği Rusya'da, Marksistler yıllarca terörizmi benimseyen Narodnikler'e (Halkçılar) karşı siyasi mücadele verdiler. Plehanov, Lenin ve Troçki'nin bu konu üzerine yazılmış onlarca makalesi güncelliğini hala koruyor. Rus teröristleri, çarın, bir bakanın ya da bir patronun öldürülmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorlardı. Troçki buna yanıt olarak şöyle yazar:
Bir fabrika sahibinin öldürülmesi yalnızca polisiye nitelik taşıyan etkiler yaratır ya da mal sahibinin değişmesi gibi, herhangi bir toplumsal anlam içermeyen bir sonuca yol açar. Bir terörist girişimin, hatta ‘başarılı’ olanının egemen sınıfı şaşkınlığa sürükleyip sürüklememesi, somut siyasi koşullara bağlıdır. Her halükârda bu şaşkınlık yalnızca kısa ömürlü olabilir; kapitalist devlet kendisini hükümette yer alan bakanlara dayandırmaz ve onlarla birlikte ortadan kaldırılamaz. Onun hizmet ettiği sınıflar her zaman yeni insanlar bulurlar; mekanizma olduğu gibi kalır ve işlemeye devam eder.” [1]
Hiç şüphesiz, birkaç kişinin öldürülmesiyle, tüm toplumu her yönden çevreleyen kapitalizme zarar vermek mümkün değildir. Yakından bakıldığında teröristlerin gerçek yüzü daha net açığa çıkar. Tarihin, sınıf mücadeleleri tarihi olduğunu gerçeğini reddederler; sınıflı toplumu ortadan kaldırabilecek tek toplumsal gücün işçi sınıfı olduğu gerçeğini reddederler. Aslında bu iki temel Marksist yaklaşımın reddi, onların Marksizmle yakından uzaktan alakaları olmadığını bir kez daha gösterir.
Terörizm, bizlere tarih derslerinde anlatıldığı gibi kitleleri hiçe sayarak, tarihi birkaç “büyük adam”ın yaptığı masalından hareket eder. Böyle olunca elbette işçi sınıfı içerisinde çalışmak gibi zorlu bir mücadele kolayca bir kenara atılır ve işin kolayına kaçılır: terör. Fakat bu eylemler asıl darbeyi kime vuruyor? İster Marksizm adına, isterse siyasi İslam adına yapılsın, geçmişteki terörist eylemlerin her biri onlarca insanın ölümüyle sınırlı kalmaz, ardından devletin yoğun terörizmine meşruiyet sağlar. Devlet, bu eylemleri bahane ederek güvenlik önlemlerini arttır, toplumun tüm yaşamını kontrol altına alır. Devletin bu “yasal” terörüne meşruiyet kazandırmakla sınırlı kalmaz, emekçi kitlelerin kendi sınıf güçlerine olan güvenini de sarsar.
Ama bir terörist girişimin bizzat emekçi kitlelerin saflarında yol açtığı kargaşa çok daha derindir. Eğer bir insanın amacına ulaşabilmek için kendisini bir tabanca ile silahlandırması yeterli oluyorsa, sınıf mücadelesinin çabaları neye yarar? Bir yüksük dolusu barut ve küçük bir kurşun parçası düşmanı ensesinden vurmak için yeterliyse, bir sınıf örgütüne ne gerek var? Yüksek makamlardaki önemli kişileri patlama sesiyle dehşete düşürmek bir anlam ifade ediyorsa, partiye olan ihtiyaç nerede kalıyor? Bir kişi parlamentonun izleyici balkonundan bakanların oturduğu sıralara bu kadar kolayca nişan alabiliyorsa, toplantılar düzenlemek, kitle ajitasyonu ve seçimler neye yarar?
Bizim gözümüzde bireysel terör, tam da kitlelerin rolünü onların kendi bilincinde küçülttüğü, onları kendi güçsüzlüklerine razı ettiği; onların gözlerini ve umutlarını bir gün gelip misyonunu yerine getirecek olan büyük bir intikamcıya ve kurtarıcıya çevirmelerine yol açtığı için kabul edilemez.” [2]
Marksistler ile teröristleri ayıran uçurumun işçi sınıfı ve küçük burjuvazi arasındaki uçurum gibi olduğunu söylemiştik. Sol içerisinde “şehir gerillası” olarak da adlandırılan bireysel terörizmin kutsanmasına karşı mücadele Marksistlerin başlıca görevlerinden birisi olmayı bugün de sürdürüyor. Stalinizmin zaferiyle büyük ölçüde çarpıtmaya uğrayan Marksist teorinin devrimci özünü korumak ve geliştirmeye devam etmek gerekiyor. Örneğin sol içinde “devrimci şiddet” adı altında bireysel terörizm kutsanıyor. İşin en ilginç yanı bunu yapanların kendilerini Marx ve Lenin'e dayandırıyor olmalarıdır. Sanki Marx ve Lenin bu akıma karşı yıllarca mücadele vermemişler gibi! Bu anlamda, tarihin yeniden yazılmasına karşı da mücadele verilmesi gerek.
Rusya'da 1917'de gerçekleşen devrimleri yapan kimdi? Daha genişletirsek devrimi kim yapar? Birçok kişi “devrimciler yapar” diyecektir. Ama bu Marksizmden hiçbir şey anlamamaktır. Tarihin sınıf mücadeleleri tarihi olduğu gibi, devrimleri de bizzat sınıflar yapar. 1917 Rus devrimi de bizzat işçi sınıfının eseridir. Bolşevikler'in rolü devrimi yapmak değildi -zaten bu bir darbe olurdu proleter devrim değil-, onların rolü işçi sınıfına devrim yolunu göstermekti. Bunu da işçi kitleleri içerisinde yıllar süren sabırlı bir çalışma sayesinde yapabildiler. Hiçbir zaman bireysel terörist eylemlere girişmedikleri gibi, buna karşı amansız bir mücadele verdiler.
Bugün olduğu gibi, işçi sınıfı mücadelesinin oldukça geri bir durumda olduğu ve burjuvazinin de saldırılarını arttırarak sürdürdüğü dönemlerde bireysel terör bir yöntem olarak sol içinde ön plana çıkabilir. Özellikle, işçi sınıfının sosyalizm mücadelesine kazanıldığında en iyi unsurlar arasında yer alacak gençleri “devrimci şiddet” adı altında bireysel terörizme yöneltmek yalnızca işçi sınıfının düşmanlarının işi olabilir. Devrimci şiddet, birkaç kişinin silahlı, bombalı eylemi değildir! Devrimci şiddet, işçi sınıfının devrimci şiddetidir, ve o kendisini gerçekleştirdiğinde önünde hiçbir şey duramaz. Var olan sınıflı toplumun barışçıl yoldan ya da reformlarla iyileştirilebileceği hayali ile bireysel terörizm yöntemi çok ayrıksı dursalar da gerçekte kardeştirler. İkisi de nesnel olarak kapitalizme hizmet eder ve Marksizmle alakaları yoktur.
Marksistler, işçi sınıfının devrimci şiddetinin meşruluğunu her zaman savunurlar, yani bireysel terörizme karşı çıkmak her türden şiddete karşı çıkmak -pasifizm- anlamına gelmez. Tarihte egemen sınıflar hiçbir zaman devrimci sınıfı çiçeklerle karşılamamıştır. İşçi sınıfı ne zaman ayağa kalksa burjuvazinin terörüne maruz kalır, kalacaktır da. Bu gerçek, burjuvazinin bir komünist devrim korkusuyla titremesine engel olmaz, onlar milyonlarca kişilik ordularına, güçlü devletlerine rağmen işçi sınıfından korkmakta haklılar. Onları korkutan tek toplumsal güç işçi sınıfı, tek devrimci teori de Marksizmdir!
[1] Marksistler Bireysel Terörizme Neden Karşı Çıkarlar? Lev Troçki, 1911 aktaran: sss-sosyalizm.org
[2] agm
Güneş Y.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Merhaba,bu yazınızda "bireysel terörizmi" , çok iyi irdelemişsiniz.Bunu destekleyen yapıların gerekçesi otobüslerin,emekçilerin kullandığı gereçlerin "sermayenin" aracı olmasi.Halbuki sermaye sınıfına verilen bir zarar yok.İşin komik yanı "devrimci şiddet"i savunmayanlarin reformistlikle suçlanmasıdır.