14 Aralık 2009 Pazartesi

C.B.Ü S.K.S* Canım Boşa Üzülme ; Seni Kısmen Sömüreceğim

Sabah saat 7.30'da uyandırma servisim ötmeye başladı. Müzikte: “Sömürülmeye hazır mısın?!”ın oynak ritimleri vardı. “Hazır değilim!” dedim, uyumaya devam ettim. Birkaç dakika sonra kapitalizmin etkili bir tekmesiyle irkildim; beni okuldaki işime götürecek olan servis aracını kaçırma ihtimaliyle cebimden eksilecek yol ücretini verecek kadar cüretkar olmadığımı hatırladım, hemen uyanıp hazırlandım. Üstümü silkeleyerek son kalan uyku parçalarını üzerimden atıp evden çıkarken, har(a)çlardan ve kitap masraflarından boşalan ceplerimde bir parça asabiyet, biraz da bıkkınlık vardı.


Büfeden, memleketin içler acısı hali içimdeki huzursuzluğu arttırmasın diye bir gazete almadım! Derken, bir anda Can Yücel'in zihnimde şu dizeleri canlandı: “Memleketin hali benim halim / Öyle bir kabız olmuşum ki / Boğazıma kadar bok içindeyim...”. Sonra bir ekmek aldım... Sıcak ekmeğin buğulu anadolu kokusuyla, benle aynı saatte uyanıp buğday ekmeye giden emekçilere selam gönderdim; biri babamdı!

Kantindeki işime başladığımda, eksik malzemeleri tamamlamam gerektiği direktifi ile depoya gittim. Bugün yine öğrenci arkadaşlarım (günü aç geçirecekleri saymazsak) nerden geldiğini önemsemedikleri 'Jacobs' kahveleriyle güne başlayacak, ders arasında 'Doritos', 'Pringles' gibi abur cabur şeyler atıştırıp, öğlen 'Dr. Oetker' pizzalarının yanında 'Coca Cola'larını yudumlayacaklar; ve ben küresel sermayeye olan zoraki yükümlülüğümü yerine getireceğim; ama ardından küfürler ederek...

İş bittiğinde sarp patika yollarını (bir dağ başı kampüsünden bahsediyorum) aşıp fakülteme ilerlerken yorgundum. Ama birden, birazdan başlayacak olan derslerde muhterem hocalarımın –hepsi değil birçoğunun- edebiyat diye dayatacakları; dini tezlere, ırkçı/milliyetçi düşüncelere, gerici paradigmalara ve karanlık teorilere karşı dirençli olmam gerektiğini hatırlayarak, yorgunluğumu yol kenarındaki çöp kutusuna attım. Sıska bir ıslıkla ilerlerken ortalama 5000 öğrenci arkadaşımın bu yola bıraktığı 20 bin lira gidiş-dönüş ücretini düşündüm; ve parasızlıktan okula gelemeyenleri...

Böyle sürüp giden bir ayın ardından maaşımı almak için bankaya gittiğimde alacağım sömürü ücretinin yarısı ile karşılaştım. Meğer benim gibi “kısmi statülü” çalışan 400 civarında işçi–öğrencinin çalışma saatleri ve ücretleri yeni alınan bir kararla yarıya indirilmiş. Personel Daire Başkanlığı: “YÖK kararı” demiş!.. “Bravo!” dedim, “ortaklaşa yürütülen profesyonel bir hırsızlık organizasyonu”.

Emeği gasp edilen, sigortasız, her an işten atılmak korkusuyla kısıtlı yaşayan, sisteme riayet etmeyi kanıksayamayan, gelecekten umutsuz, sayısı milyonlara varan yurdum insanından biriyim... Ama her şeye rağmen bilincimde, Ahmet Arif'in muazzam dizeleri kapitalizmin azgın çarklarına çomak sokuyor:


...
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarıda, derste, sırada,
Yürü üstüne – üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile,
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.
...

* Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Kültür Spor Daire Başkanlığı


Necati76

Hiç yorum yok: