Yaklaşık 300 bin öğretmen adayı ve toplamda 800 bin kişinin girdiği bu yılki KPSS Lisans sınavında yaşanan olayın ciddiyeti basın tarafından her ne kadar magazinleştirilmeye çalışılsa da bazı gerçekler su yüzüne çıktı ki bunlar başta KPSS'nin varlığını ve bununla birlikte eğitim sistemini sorgulamamıza bir kez daha vesile oldu. KPSS'de yaşanan olayı duymayanımız kalmamıştır, ama yine de özetlemekte yarar var. KPSS Lisans eğitim bilimleri bölümü testinde sorulan 120 soruya 350 kişinin 120'sini doğru olarak cevaplaması ve yine çok sayıda kişinin 117, 118, 119 net çıkarması akıllara ilk olarak kopya çekildiği şüphesini getirmişti. Bu şüpheyi destekleyen açıklamalar Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk'tan geldi. Olayın takipçisi olan Koncuk, sendika genel merkezinde bir basın açıklaması düzenleyerek belgeleriyle birlikte KPSS'de kopya çekildiği iddialarını kamuoyu ile paylaştı ve bu iddialar gündeme damgasını vurdu.
Koncuk'un ortaya çıkarmış olduğu iddialar, sınav sorularının çalınıp yüzlerce kişiyle paylaşıldığı ve bunu organize eden örgütün de devlet kurumlarında gittikçe güçlenen Fethullah Gülen'e yakın bir cemaatin olduğu yönünde. Elbette bu iddialar yabana atılmayacak türden iddialardı. Öylesine sağlam iddialardı ki bunlar devletin ilgili kurumlarının “bu iddialar doğru değildir” gibisinden açıklama yapması söz konusu bile değildi. Devletin ilgili kurumları ile birlikte olayda adı geçen cemaat örgütünün ABD'deki lideri ve Türkiye'deki yöneticileri iddiaları yalanlamadı. Hükümet kanadı ise bu olayın kendileriyle bir ilgisi olmadığını ve yine bilindik bir söylemle artık olayın yargıya intikal ettiğinden yargının işi olduğunu belirtti. Olayın yargıya taşınmasıyla birlikte -toplumun etkisi de göz önünde bulundurulduğunda- birçok şehirde 70'e yakın kişinin göz altına alınması bizlere olayın örgütlü bir şekilde organize edildiğini gösteriyor. Arkasından ÖSYM binası didik didik arandı, ÖSYM çalışanları sorguya çekildi. Ve sonra, KPSS dışında aynı şekilde önceki yıllarda YGS, LGS, DGS, ALES ve TUS gibi sınavlarda da kopya çekildiği ortaya çıktı. Olayla ilgili soruşturma devam ederken 26 Eylül'de yapılacak olan KPSS Ortaöğretim/Önlisans ve TUS sınavları ileri bir tarihe ertelendi. İlerleyen günlerde de ÖSYM, “telafisi mümkün olmayan zararların ortaya çıkmasını engellemek için” KPSS Lisans eğitim bilimleri testini iptal ettiği açıklamasında bulundu. Bu gelişmelerin yanı sıra, KPSS olayı nedeniyle “günah keçisi” ilan edilen ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, olayın ardından “Bu işin hesabını vereceğim, sonra da görevi bırakacağım” açıklamasında bulunduktan sonra geçtiğimiz günlerde istifa etti. Yarımağan'ın istifa etmesinin ardından YÖK tarafından 9 kişi açığa alındı ve arkasından koltuğu boşalan yerlere yeni atamaların yapılmasıyla YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan'ın “ÖSYM'nin yeniden yapılandırılması” gerektiği düşüncesi hayata geçirilmiş oldu.
Tüm bu gelişmeler basında çarşaf çarşaf yayınlandı, konuşuldu ve tartışıldı. Fakat yüzbinlerce KPSSzede'yi ilgilendiren bir çözüm yoktu ortada, amaç kurumları bu lekeden kurtararak temize çıkarmaktı. Dikkat edilecek olursa, bu iddiaları ortaya çıkartan söz konusu sendika bile KPSS'nin ortadan kaldırılması yönünde tek bir söz etmedi, eğitim sistemini eleştirmedi. KPSS olayının özü yoğun bir çabayla gözlerden uzak tutulmasına karşın yüzbinlerce KPSSzede'nin asıl olarak odaklanması gereken nokta, sınav sorunlarının çalınıp çalınmaması değil ya da olayın kim ya da kimler tarafından yapıldığı değil, KPSS olayının sınav sisteminin bir sonucu olduğu ve KPSS'nin bu olaya rağmen hala varlığını sürdürüyor olmasıdır.
Kim Kazançlı Çıktı?
KPSS olayında adı geçenlerin göz altına alınıp tutuklanmasını, KPSS eğitim bilimleri sınavının yeninden yapılacak olmasını ve ÖSYM başkanın istifa etmesini bu olayın üstünün örtülmesi ve gündemden düşmesi için atılan adımlar olarak görmek gerekir. Hiç şüphesiz bu adımlar atılırken yüzbinlerce KPSSzede'nin “mağduriyeti” göz önünde bulundurulmamış ve hatta sorunları dillendirilmemiştir. Tam tersine, bu olaydan nasıl faydalanırız düşüncesiyle hareket edilmiştir.
KPSS olayından önce yeni eğitim-öğretim yılı için 30 bin kadrolu öğretmenin atamasının yapılacağını duyuran MEB, KPSS olayı nedeniyle yapılması gereken öğretmen atamalarını dondurdu ve bunun yerine ücretli öğretmen alacağı açıklamasında bulundu. Her geçen yıl onbinlerce ücretli öğretmeni bünyesine katan MEB'nın fırsattan istifade ederek 30 bine yakın ücretli öğretmeni de bünyesine katmasıyla birlikte ücretli öğretmen sayısı 100 bini aşmış olacak. Ekonomik kriz dönemlerinde kapitalistler krizi nasıl fırsatı çeviyorlarsa buna benzer olarak MEB da KPSS olayından faydalanarak fırsatı ücret öğretmen alımı ile işgücü maliyetlerini azaltarak değerlendirmek istemiştir. 1980'li yıllardan sonra her burjuva hükümet gibi AKP Hükümeti de esnek istihdam politakasını yıllardır bilinçli olarak uygulamaktadır. Çünkü bu politika ile eğitim emekçilerini ücretli, sözleşmeli ve kadrolu olarak parçalamak, birbirine düşürmek; kazanılmış hakları gasp etmek, kitlesek hak mücadelelerinin önüne geçilmek istenilmektedir. Ayrıca, esnek istihdam politikası sonucunda eğitim kalitesinin düştüğünü de belirtelim. Özetle, KPSS olayı sonucunda yüzbinlerce emekçi lehine bir gelişme olmamış, sınırlı da olsa gösterilen tepkilerin önüne geçilerek devletin ilgili kurumları güvenilirliğini tazelemiş, en önemlisi de MEB kazançlı çıkmıştır bu olaydan.
Kapitalist Sistemin Bir Ürünü: KPSS ve benzeri sınavlar
Yukarıda belirttiğimiz gelişmeler doğrultusunda KPSS olayında yaşananlar gündemden düştü. Peki, diplomalı işsizlerin ve emekçilerin gündeminden düştü mü? Tabii ki, hayır! Onların, yani bizlerin KPSS ve diğer sınavlar varlığını sürdürdüğü sürece gündeminden düşmeyecek.
Her birimiz ya da en azından bir kısmımız, üniversiteyi bitirmenin heyecanı ile geleceğe yönelik planlar yaparak gerçek hayatta bizleri çok güzel günler beklediğini düşünüyoruz. Ama durum hiç de öyle parlak değil. İşsizlik oranları bu gerçeği doğrulamaktadır. Özel sektörde bir iş bulmak zor olmanın ötesinde çalışma koşulları da çok ağır. Bu nedenle, diplomalı işsizler ve emekçiler güvenceli bir iş, görece iyi bir ücret getirisi olduğu düşüncesiyle devlet kurumlarında çalışmayı tercih etmektedir. Oysa ki, durum hiç de sanıldığı gibi değil. Her şeyden önce, devlet kurumlarında çalışabilmek için öncelikle KPSS denen sınava girip kazanmak gerekiyor ki bu hiç de kolay değil. Türk Eğitim Sistemi'nin uyguladığı sınavlardan biri olan KPSS, diğer sınavlarda olduğu gibi sınava hazırlananlara stresli ve bunalımlı bir dönem yaşatmakta, sorularıyla mesleki bölümlerle bir ilgisi olmadığı için yüzbinlerce insanı dershanelere göndermek zorunda bırakıp maddi ve manevi olarak sömürülmesine neden olmaktadır. Şimdiden, ÖSYM'nin belirlemiş olduğu tarihte yapılacak olan KPSS Eğitim Bilimleri testi sınavı için “hızlandırılmış kurslar” açan dershanaler emekçileri nasıl soyabilirim hesabını yapmaktadırlar. Özetle, bu sınavlar, emekçilerin hayatla adeta bağını koparmaktadır. KPSS sınavını kazanmakla da her şey bitmiyor. Emekçilerin çilesi bu defa iş hayatında başlıyor. İş güvencesi olmadığı için her an sözleşmesi bitebiliyor, yoksulluk sınırının altında aldığı ücret yetmeyebiliyor, keyfi uygulamalara maruz kalabiliyor, hak gaspı karşısında hakkını aramaya kalkışıp mücadele ettiğinde ise sürgün hayatı yaşayabiliyor...
KPSS, öyle bir sınav ki, insan hayatına bile mal olabiliyor. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Coğrafya Bölümü'nden mezun olan Elif İşler, bu yıl 5. kez girdiği KPSS sınavının kötü geçmesi nedeniyle intihar etti. KPSS sınavı nedeniyle sistemin kurbanı olan Elif öğretmen ilk değil; aynı nedenden ötürü bu yıl içerisinde 17 kişi intihar etti. Ve daha niceleri... Her birinin hikayeleri ayrı da olsa ortak noktaları KPSS'de birleşiyor.
Aslında tüm bu anlattıklarımız kapitalist sistemle bire bir ilişkili. Çünkü kapitalist sistemin temelinde yatan kar dürtüsü sayesinde eğitim ticarileştirilip satılabilir bir meta haline geldiği için KPSS gibi LYS, DGS, ALES, TUS vb. sınavlar karşımıza çıkmaktadır. Bu sınavlardan sınav başına alınan ücret ve bu sınavlara yönelik milyonlarca insanın dershanelere gittiği düşünüldüğünde eğitim sektöründe ve dolayısıyla sınav sektöründe iştah kabartan muazzam kar gözle görülebilir bir netlik kazanacaktır. Öte yandan, emekçilerin ve gençliğin yaşadığı gelecek kaygısı, işsizlik ve güvencesizlik gibi sorunlar kapitalizm tarafından üretimekte olup, bu sorunları bu düzen içerisinde çözümsüz bırakmaktadır.
Sonuç olarak, emekçilerin ve gençliğin hayatlarını daha fazla zehir etmesine seyirci kalmamak için bugünden itibaren kapitalizme hizmet eden eğitim sistemimi ile kapitalist sistemin bir ürünü olan sınav sisteminin ortadan kaldırılması mücadelesini yükseltmeli; devlet okullarındaki kalitesiz eğitime dur demeli, özel dershanelerin karşılıksız kamulaştırılmasını savunmalı ve bu mücadeleyi gelecek kaygısı, işsizlik ve güvencesizlik gibi sorunların kaynağı olan kapitalizme karşı mücadeyle birleştirmeliyiz.
Meso
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder