Uzaktan eğitim çoğumuzun açık öğretim fakültesiyle bildiği son dönemde ise İstanbul Üniversitesi'nde ÖKM’nin kapatılmasıyla ve yine diğer üniversitelerde kulüplere ayrılan alanların uzaktan eğitim öğrencilerine tahsis edilmesiyle sıkça bahsedilen bir konu oldu. Bu kısma daha sonra değinelim. Öncelikle Türkiye için uzaktan eğitim ne demek? Ne zamandan beri uygulana gelmekte? Amacı ne? Neye hizmet ediyor? Ve tabii ki bunun dünyadaki örnekleri nasıl? Bu sorulara cevaplar arayalım.
Uzaktan eğitimin tarihi
Türkiye için uzaktan eğitim tartışmaları 1927’ye kadar dayanmakta fakat uygulama ilk olarak 1958–59 yıllarında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine bağlı bankacılık ve ticaret hukuku araştırma enstitüsü tarafından yapılmış. Bu enstitü Ankara dışındaki bankacılara mektupla eğitim yöntemini kullanarak kurs vermiş. Milli Eğitim Bakanlığı’nın ise bu konuya yönelik ilk çalışması 1960 yılında Mesleki ve Teknik Öğretim Örgütü içinde mektupla eğitim merkezini kurarak olmuş. Bu örgüt daha sonra 1971 yılında Halk Eğitim Genel Müdürlüğü'ne bağlanmış. 1974’te ise yeniden mektupla Yüksek Öğretim Merkezi olarak örgütlenmiş. Bu merkezin verdiği kurslardan bazıları ise radyo onarım kursu, on parmakla daktilo eğitim kursu, makine ressamlığı kursu vb... Yani daha çok mesleki öğretime yönelik çalışmalar. '75’te ise Yaygın Yüksek Öğretim Kurumu Yaykur aracılığıyla lise ve dengi okul mezunlarını iki yıllık ön lisans eğitimiyle ara eleman olarak yetiştirmek amaçlı kullanılmış. '79’da bu uygulama gereğinden fazla yaygınlaştığı ve eğitimden soyutlandığı gerekçesiyle Yaykur’un kapatılmasıyla son bulmuş. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra 16 Kasım 1981 tarihli kanun üniversitelere uzaktan eğitim hakkını vermiş. Daha sonra '82 yılında kanunda yapılan bir değişiklikle bu hak Anadolu Üniversitesi’ne verilmiş. '82’den bu yana Anadolu Üniversitesi'nin özellikle İktisadi İdari Bilimler'e yönelik uygulamaları devam etmekte. Uzaktan eğitimin diğer üniversitelerde de uygulanabilir olma fikri 2008’de Sakarya Üniversitesi’nden çıkıyor. ÖSYM’nin Sakarya Üniversitesi projesini çok beğenerek ilk orada 2008 yılının ek kontenjanlarıyla başlattığı uzaktan eğitim bu yıl birçok üniversitede uygulanmaya başlandı.
Uzaktan eğitim ne demek ve neyi amaçlar?
Öncelikle bu yıl yaygın olarak uygulanan haline karma eğitim demek daha doğru. % 30 örgün,%70 uzaktan olmak üzere Anadolu Üniversitesi’nden biraz daha farklı olarak uygulanacak. Bilgisayar mühendisliği, Endüstri mühendisliği gibi mühendislik alanlarında uygulandığı gibi bazı önlisans ve yüksek lisans programlarında da uygulanmaya başlandı. Yöntem olarak çoğu dersin internet ortamından takip edilebileceği ve sanal bir tahtadan öğrencinin direk hocaya soru sorması sağlanacağı fakat okulun belirlediği bazı dersler için ise hafta sonu okulda örgün eğitim yöntemiyle derslerin işleneceği belirtiliyor. Bu kısa süreli örgün eğitim için yeni bir binayı çoğu üniversite gereksiz masraf olarak görmüş olacak ki, öğrencilerin sosyalleşip kendilerini kültürel anlamda da donatmasını sağlayan kulüplere ayrılan alanlar uzaktan eğitim merkezlerine dönüştürüldü. Neyi amaçladığı konusuna gelince bu uygulamanın, çalıştığı halde okumak isteyenlerin de yüksek öğrenim görebilmesi için düzenlendiğine vurgu yapılıyor. Burada yöntemde ve amaçta üniversiteleri birer kasa olarak gören zihniyetin apaçık ifadesi var. Özel üniversitelerin kazancına iştah kabartmakla kalınmamış, sanki bir ticari kurum tavrıyla satılacak bir mal varmış gibi davranılıyor. Çalışan kesim diyerek hedef kitle direkt belirtilmiş, yöntem de arada bir okulda görünseniz yeter havasında, hafta sonu vurgulanmış. Akademik eğitimin merkezi olması gereken üniversitelerin Türkiye’de bu görevi çok önceden bıraktığı bilinen bir gerçek. Ezberci, soru sormayı yasaklayan bu eğitim sistemi, çok uzun bir zamandır köleler yetiştirmekte. Fakat son şekliyle akademik olmaktan oldukça uzak kalitesiz olan eğitim dibe vuruyor. Vizelerin bilgisayar başında yapıldığı derslerin internetten dinlendiği bir eğitim ne kadar akademik olabilir. Üstelik neredeyse özel üniversitelerin harçlarına yaklaşan bir harç parasını ödemek için çalışan olmanın bile yetmediği aşikâr. Ayrıca akademik eğitimde bir yanlış olduğunu gören -anayasada vurgulanan haliyle –“sosyal devlet”in ilk yapması gereken devlet üniversitelerinde şu ankinden çok daha yüksek bir harç parasıyla yeni bölümler açmak mıdır? Yoksa en temel hak olan parasız eğitim için mevcut bölümlerde yeni düzenlemeler yapmak mıdır? Ya da bu bölümleri açarken öğrencilerin tek sosyalleşme alanlarını; Öğrenci kültür merkezlerini, kulüpleri kapatmak gereklimidir? Tabii ki değildir, İstanbul Üniversitesi’nde göreve gelen bütün rektörlerin birinci hedefi Üniversite’de siyaseti bitirmek oluyor. Ancak bu hedeflerini saçma sapan nedenlerle okuldan attıkları, uzaklaştırdıkları öğrencilerle başaramayan rektörler yıllardır sorunun kaynağı olarak gördükleri ÖKM’yi kapatmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. O halde birkaç soruyla bile ne niyetle yapıldığı anlaşılan bu düzenlemenin yüksek öğretimi yaygınlaştırmak adına yapıldığına inanılabilir mi? Bu yalnızca sorgulayan, üreten ve düşünen, sistem içinde yok oluşa direnen özgür öğrencilerin kendilerini en demokratik şekilde, bilim ve sanat yoluyla ifade etmelerini engelleme adına yapılmış bir saldırıdır. Uzaktan eğitim bu sistematik saldırının yalnızca kılıfı olabilir.
Uzaktan eğitim hangi amaçla kullanılabilir?
'80 öncesinde meslek edindirme amaçlı teknik eğitim için kullanılan bu yöntem '80 sonrası akademik eğitime dâhil ediliyor. Oysa bugün uzaktan eğitim büyük şirketler tarafından yaygın olarak mesleki eğitimin gelişmesinde kullanılmakta. Dünya çapında elemanlarını bu şekilde eğiten bir sürü ulus ötesi şirket var. Özetle uzaktan eğitim yaygın olarak mesleki beceri eğitimi için kullanılıyor.
Sonuç olarak;
Yazının en başından beri anlatmak istediğimiz karşı olunan şeyin üniversitelerin teknolojinin tüm imkânlarından yararlanarak değişik eğitim yöntemleriyle eğitim vermesi değildir. Bu elbette hepimizin istediği bir durum. Fakat kapitalizm içinde üniversitelerin gerçekten anladığımız anlamda özgür bilime, akademik eğitime yönelik bir öğretime ulaşmaları mümkün değil. Çünkü her şeyden önce kapitalizm için üniversiteler de birer kasa işlevini görmekte. Tabii atlanmaması gereken bir de şu konu var; 80 darbesinden sonra üniversitelerden emekçi çocuklarını uzaklaştırmak için izlenen politikalar ikinci öğretim birinci öğretim ayrımı gibi bu son olayda daha da belirginleşiyor. Sadece eğitim kalitesizleşmiyor, yüksek harç paralarıyla bu bölümler emekçi çocukları için tercih edilemez oluyor.
Eğitim bugün tüm dünya için en karlı tüketim sektörlerinden birisi. Eğitimle ilgili tüm bu çarpıklıkların ortadan kalkması ancak ona en iyi kar kapısı olarak bakan kapitalizmin ortadan kalkmasıyla mümkün olacak.
erguvani
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder