26 Mayıs 2011 Perşembe

‘İnsan’ ve Diğerleri

Gazetelerde bir fotoğraf; göründüğü kadarıyla çok can yakıcı… Hareket halinde bir motor, üstünde iki adam, birinin yüzü arkasına dönük, gülmekte; elinde bir ip, ipin ucu bir köpeğin boynuna bağlı…

Bu yazıyı yazmaya başladığımda değinmek istediklerim Türkiye’de hayvan hakları kanununun uygulanmadığı, zaten uygulansa da çok büyük eksikliklerinin olduğu ve bu bağlamda da bu açıktan çok iyi yararlanan petshop sahiplerinin hayvanlara eziyetiydi, fakat bu fotoğraf bana yazımdaki bir diğer büyük eksiği de gösterdi. Hayvanlara eziyet eden birini gördüğümüzde şikâyet edecek bir mercinin olmaması, daha doğrusu şikâyetin pek dikkate alınmaması.

Türkiye’de hayvan hakları

Yukarıda girişte de belirttiğimiz üzere yazının geneli hayvanlara yönelik işlenen suçlar ama öncelikle Türkiye’de hayvan hakları ne durumda, bu konuda düzenlenmiş bir kanun var mı, ona bakalım. Sorumuzun cevabı evet. Hayvanları koruma kanunu olarak düzenlenmiş bir kanun var. 2004’te son düzenlemelerle geçen bu kanun ilk olarak 1995 yılında sevk edilmiş meclise, ancak görüşülemediği için (neden görüşülemediği sorusuna yanıt vermek zor değil; hayvanlara eziyetin suç olarak görülmediği bir ülkede, “değerli” milletvekilleri için bu konu gündem bile oluşturmuyor)meclisten geçmesine yönelik bir oylama yapılmamış. Tabi 2004‘te çıkması da milletvekillerinin bir anda vicdan muhasebesi yapmalarıyla olmadı. AB uyum yasaları kapsamında çıkartıldı.

Peki, yasanın içeriği nedir?

Şimdi diyeceksiniz ki yasa çıkmış yani artık koruma altında mı? Elbette değil, AB uyum yasaları olarak çıkartılan ama uygulamaya genellikle geçilmeyen benzer yasalar gibi bu yasanın da uygulanabilirliği yok. Yasada öyle gülünç maddeler var ki, insana “zabıtasına sokakta köpekleri zehirleten bir devletin yapacağı yasa tabii bu kadar olur” dedirtiyor. Örneğin hayvanların hiçbir deneyde kullanılamayacağına dair madde; yalnızca “bilimsel” deneylerde kullanılabilir diye açık bir kapı bırakarak düzenlenmiş. Hayvanlara yönelik suçlara belirtilmiş cezalarsa “caydırıcı” para cezası düzeyinde kalmış. Üstelik hayvanlara yönelik hastane ya da bakımevleri valinin başkanlığında toplanacak olan il hayvanları koruma kurulu gibi bir kuruma bırakılmış, ayrılacak ödeneğin de bu kurul tarafından belirleneceği var yasada. Fakat kurulun hangi zamanlarda toplanacağı belirsiz, tahmin edersiniz valinin inisiyatifinde. Yani bu alanda ayrı bir birim bile düşünülmemiş. Üstelik diyelim ki hayvana yönelik bir suç işlendiğine tanık oldunuz; mesela biri, gözünüzün önünde bir hayvanı feci şekilde dövüyor, nereye şikâyet edeceksiniz? Sokakta hayvan zehirleyen zabıtaya mı, cinayet, hırsızlık, kaçakçılık suçlarıyla uğraşan kocası dövdüğü için karakola sığınan kadınları bile ‘kocasıyla barıştırıp’ evine gönderen polise mi? İşte bu noktada da yasada net bir cevap yok.

Konuyla sorumlu olanlar

Hayvan hakları koruma kanunu olarak çıkartılan bu yasanın muhatabı Çevre ve Orman Bakanlığı, tabii bu konuda tüm denetlemeleri yapmak da yine onların görevi. Fakat bakanlığın izniyle bazı görevler Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na devrediliyor. Mahalli idarede ise yetki, yine bakanlığın izniyle en büyük mülki amire ait, yani vali ya da kaymakama. Görüldüğü gibi tüm bu sorumluların hiçbiri için öncelik hayvanlar olamaz, mesela Çevre ve Orman Bakanlığı'nı ele alalım; orman yangınları, çevre kirliliği önlemlerinin arasına sıkıştırılabilir mi hayvanları koruma görevi. Tarım ve Köyişleri için ise söylenecek bir şey yok bile, bu bakanlıkta hayvanların ne yazık ki süt verebilenler, yük taşıyabilenler olarak sınıflandırıldığı hepimizin bildiği bir gerçek. Mahalli idarelerdeki duruma da yukarıda değinmiştik.

Hayvanların ticareti, yasada ne kadar yer bulmuş?

Şimdi ilk paragrafta da belirttiğim bu yazıya başlama sebebim de olan petshopların durumuna ve hayvanların ticareti meselesine bir bakalım. Kanunda bu konuya sınırlı da olsa, yer verilmiş, hayvanların satıldıkları süre boyunca sağlıklı koşullarda barındırılmamasının suç olduğu ve bu konuda denetlemelerin bakanlık tarafından yapılacağı maddesi görünürde var. Bir önceki başlıkta değindiğimiz sebeplerden ne yazık ki bu denetimlerin pek sık yapıldığı söylenemez. Üstelik küçücük kafeslerde satılana kadar bekletilen hayvanları temiz bir yer ve yiyecekten daha ciddi sorunlar bekliyor. Bekleme süresi bazen aylarca uzayabiliyor. Bu sürede enerjilerini harcayamayan hayvanları başka sağlık problemleri bekliyor. Ayrıca o kafeslere doğduğu anda koyulan hayvanlar için durum daha da iç acıtıcı. Tıpkı insanlarda olduğu gibi hayvanların da işitme, görme duyuları ilk üç ayda gelişiyor ve tabiî ki bu, o bir metrekarelik alanlarda mümkün değil, bu da işitme ve görme kaybına kadar varabiliyor. Petshoplarda satışın yasaklanması için bazı sivil toplum örgütlerinin çalışmaları var ama henüz bu konuda bir adım atılmış değil. Hayvan ticareti için Avrupa’da uygulanan model daha sağlıklı. Çiftliklerde, ‘doğal ortamında’ bulunan hayvanlar internet üzerinden canlı yayınla satılmakta, böylece alıcı, satın alacağı hayvanı doğal ortamında izleyip seçebilmekte. Tabii burada Avrupa’da uygulanan modelin çok daha insani olduğu bir gerçek, fakat bu uygulamanın da savunulur bir tarafı yok. Nasıl şartlarda bulunursa bulunsun hayvanların doğalarından kopartılıp evcilleştirildikleri bir alana hapsedilmeleri, üstelik onları ticari birer meta olarak değerlendirenlerin ellerine bırakılmaları ne kadar doğru? İnsan neden petshoptan bir hayvan satın alır? Hayvana iyi bir imkân sağlamak için mi? Yoksa içindeki karşı koyamadığı sahip olma dürtüsünü tatmin etmek için mi?

Sonuç olarak;

Tüm bu anlattıklarımızla beraber kapitalizmin doğada insanın üstünlüğü iddiasıyla insanı mutlak güç kılıp her türlü canlıyı onun emrine tahsis etme tavrını hiç sorgulamadan mı geçelim? Ve yine insanın üstünlüğü düsturuyla doğadaki her canlıyı -tabii insanın kendi de dâhil- ticari bir metaya dönüştürüyor olmasındaki ‘insani olmayan’ tavra ne diyebiliriz. O halde kapitalizm içinde, hiçbir yasal düzenlemeyle hayvan dostlarımızı özgürlüğe kavuşturmamız mümkün değil, çünkü bu en başta kapitalizmin doğasına aykırı. Eğer öyle olmasaydı hayvan haklarını savunan sivil toplum örgütlerinin hayvanların ticaret aracı olmasının yasaklanması için yaptıkları çalışmalar sonuçsuz kalmazdı. Ya da bu çalışmaları biraz daha samimiyetle yaparlardı. Kısacası hayvanların ayaklarına takılan bu zincirler, insanın üstünlüğü kabulünün ortadan kalkmasıyla, yani bize bu anlayışı dayatan kapitalizmin ortadan kalkmasıyla mümkündür…

***

1 Kap SU Koy!

Yaz Geldi Çattı, Sıcak Hava, Güneş ve Tabii ki SU...

Sen Bulabiliyorsun Fakat Sokak Hayvanlarının Bütün Kaynakları İnsanlar Tarafından Yok Edilmekte!

O Yüzden Her Gün Kapının Önüne 1 KAP SU KOY ve Onlara da Yaşama Şansı Ver...

Hayvanların Vücut Isıları İnsanlarınkinden Daha Fazla, Yani Onlar Daha Çok Sıcaklıyor, Bunu Unutma!

kedi

kopek3kopek2

Bir Kap Su Bulunduralımkopek

Hiç yorum yok: