3 Şubat günü Ankara'da OSTİM ve İvedik Organize Sanayi'de art arda yaşanan patlamalar sonucunda 20 işçi hayatını kaybettti ve onlarca işçi yaralandı. Yaşanan patlama kuşkusuz akıllara 31 Ocak 2008'de yaşanan 21 emekçinin hayatını kaybettiği ve 117 emekçinin de yaralandığı Davutpaşa katliamını getirdi [1]. Bununla birlikte Ankara'da yaşanan patlamaların sebepleri esas olarak Davutpaşa'da yaşananların sebeplerine benzer biçimde "denetim dışı ve iş güvenliğinin olmadığı koşullarda üretim" olarak görülmektedir. Ankara'daki bir patlamanın, torna atölyesi ruhsatı olan bir iş yerinde kaçak tiner, boya ve kaçak mazot imalatı yapıldığından dolayı olduğu ortaya çıkmıştır! Bu durum açıkça şunu göstermektedir ki bu yaşananlar burjuva basının bilinçli olarak yansıttığı biçimiyle birer "kaza" değil tam aksine "öz itibariyle aynı katilin", yani kapitalizmin cinayetleridir. Yaşananlara cinayet dememizin sebebi açıktır; kapitalistler aralarındaki rekabetin sonucu olarak maliyetleri düşürmek isterler, çünkü amaç "rakibinden" daha çok kar elde etmektir. Bunun doğrultusunda işçinin sağlığı ve onun iş güvenliği de kapitalist açısından maliyet arz ettiğinden, maliyeti düşürmek adına "göz ardı" edilebilir. Yani kapitalistler için önemli olan sermaye birikimi ve kardır, işçinin yaşam hakkı değil!
Beraberinde Ankara'daki patlamanın yaşandığı gün ve sonrası için devlet yetkililerinin açıklamaları ise "klasiğin" dışına çıkmamıştır. Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün; "kesin sonuçları bekleyelim" derken, Devlet Bakanı Zafer Çağlayan; "her bir işletmenin başına denetçi dikmek mümkün değil" diyerek aslında durumun "vehametini" açıklamıştır bizlere [2]. Elbette devlet yetkililerinden işçi sınıfının yanında olmalarını beklemiyoruz, onlar iş cinayetlerine sebep veren sistemin devlet nezdinde temsilcileridir. Ama onlar adına bildiğimiz kesin bir şey var ki, o da sermaye sınıfıının ve onun devletinin her geçen gün işçi sınıfının kazanılmış haklarına saldırdırdığıdır. Iş Yasası'nın 78. maddesi 2008 yılında, bir torba yasayla değiştirilmiş ve 04.12.2009'da yürürlüğe konan "İşletme Belgesi Hakkında Yönetmelik"le birlikte 50'den az işçi çalıştıran işyerlerinin işletme belgesi alma zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır. Bunun sonucu olarak bu işletmeler "denetim dışına" itilmiştir (Yaklaşık 600.000 işletmenin bu nedenle denetim dışı üretim yaptığı basına yansımıştır). Bunun dışında en son gündeme oturan ve meclisten geçen son "Torba Yasa" da işçi sınıfı açısından çalışma koşullarını daha da geriye götürecek maddeler içermektedir [3].
İş cinayetlerine ilişkin sendikaların tavrı
Bilindiği üzere DİSK, KESK, TMMOB ve TTB dört koldan Ankara yürüşü kararı almış ve 3 Şubat perşembe günü Ankara'ya ulaşmışlardı. Eylem kararı alan sendikaların ve meslek odalarının üye sayıları ve "örgütlülükleri" üzerine açıkladıkları sayılar düşünüldüğünde Ankara'da eylem için bulunan işçilerin sayısı oldukça azdı. Eylem günü ise TBMM'nin etrafında "Torba Yasası'na Hayır Zinciri" oluşturmak isteyen işçiler ve onlara destek veren devrimci gruplar polis tarafından Ziya Gökalp caddesinde durduruldu. Yürüyüşe izin vermeyen polis bir süre sonra yürümek isteyen işçilere ve devrimcilere tazyikli su, gaz bombaları ve joplarla saldırdı.
Tabanın baskısıyla görece "hareketlenen" sendikaların talepleri büyük oranda yerini bulmazken [4] "torba yasa" meclisten geçti. Ayrıca Türk-İş yönetiminin de birkaç açıklama dışında hiçbir şey yapmadan bu süreci geçirdiğini de atlamamak gerekiyor. Şunu biliyoruz ki; meclisten geçen "Torba Yasalarla" süreklilik arzeden iş cinayetlerinin ortak temeli bulunmaktadır. Son geçen "Torba Yasa"yla birlikte yine güvencesiz çalışma koşulları işçi sınıfına dayatılmıştır!
Torba Yasa sürecine sendikalar yine örgütlü ve güçlü bir biçimde yanıt veremezken, 3 Şubat günü Ankara'da gerçekleşen patlamalarada sendika bürokrasisinden işçilerin yanında olduklarına ilişkin ve aynı zamanda ikiyüzlülükten başka bir anlama gelmeyen açıklamalar geldi. Türk-İş başkanı Mustafa Kumlu yaşananlar için "iş kazası değil de, iş cinayetleri tanımını yapmak daha doğru olacaktır" açıklamasını yapmayı gerekli (!) gördü ve Türk-İş konfederasyon olarak ölen işçiler için saygı duruşu gerçekleştirdi. Eylemin yerinin değiştiği haberi TÜMTİS'e ve Petrol-İş'e verilmediği için, iki sendika saygı duruşuna katılamazken, yapılan saygı duruşu ölen işçileri anmaktan çok sendika bürokrasisine methiyeler düzmekten öteye geçmemiştir. KESK ise yaşanan iş cinayetleri için "AKP'yi ve Çalışma Bakanı'nı" sorumlu tutmuştur.
Sonsöz
Yaşanan iş cinayetlerinde elbette kapitalist sistem ve onun devleti sorumludur, fakat özellikle kapitalist küreselleşme süreciyle iflas eden sendikal bürokrasileri de işçi düşmanı tüm yasaları onaylanmasına göz yumarak bugünlerin hazırlanmasında pay sahibidir. İşçilere, emekçilere her fırsatta gerçekleri söylemekten korkan sendika bürokrasisi, zayıflayan sendikal gücünü sadece özelleştirmelere, esnek üretime, kayıt-dışı istihdamın yayılmasına vs. bağlamakta ve bir yapısal krizin aslında üstünü örtmeye çalışmaktadır. Üretken sermayenin küreselleşmesiyle, ulusal çapta örgütlenen sendikaların aslında yapısal krize girmesini sağlayan temel bir dinamik ortaya çıkmıştır. Sendikalar küresellleşme sürecinde işçi sınıfı adına ulusal korumacı\kalkınmacı dönemdeki parlak günlerini geride bırakmış ve artık kazanımı bırakalım işçi tabanının eylemliliklerini sendikalar sermayeyle işbirliği halinde nasıl engelleneceği hesabını yapmaktadır.
Güvencesiz ve sağıksız koşullarda çalışmaya karşı işçi sınıfı açısından yapılması gereken sermayeye, sendika bürokrasisine rağmen sınıf mücadelesinde birleşik ve kitlesel olarak buluşulacak zeminleri yaratmaktır. İşçi sınıfı, bu sistem içerisinde iş cinayetlerini ve kölece çalışma koşullarını ancak bir noktaya kadar geriletebilir ve kesinlikle geriletmelidir; fakat kapitalist sistem başta da söylediğimiz gibi maliyetleri olabildiğince azaltmak ve maksimum kar elde etmek güdüsü üzerine kurulu olduğundan işçi katliamları bu sistem içerisinde asla ortadan kalkmayacaktır. İşçi ve emekçiler iş cinayetlerini ortadan kaldırmak için onu doğuran sistemi hedef almalıdırlar.
<I>Dipnot</I>: 2011 Ocak ayında yaşanan "iş cinayetleri" OSTİM ve İvedik Organize Sanayi'de yaşananlardan ibaret değildir, bu yazının kaleme alındığından hemen sonra birçok iş cinayeti gerçekleşmiştir; yine onlarca işçi ölmüş, yüzlercesi yaralanmıştır.
[1] Davutpaşa'daki ölümlere 2008 ylında bir havai fişek atölyesinde yaşanan patlama sebep olmuştu. Patlamanın ardından Davutpaşa'daki birçok işyerinin denetimsiz olduğu ve sigortasız işçi çalıştırdığı ortaya çıkmıştı.
[2]http://www.cnnturk.com/2011/turkiye/02/04/ostimdeki.patlamalarda.sorumlu.kim/605691.0/
[3] Ayrıntılı bilgi için: "Torba Yasa, Çorba Yasa..."- M.ÖzgürDemir- http://www.sosyalizm.eu/?p=1997
[4] DİSK başkanı Süleyman Çelebi açıklamasında, "Uzaktan ve evden çalışma" düzenlemesinin geri çekilmesini bir kazanım olarak nitelemiş ve bu kazanımı sağlayan faktör olarak DİSK'i göstermiştir!-http://www.emekdunyasi.net/ed/isci-sendika/11300-disk-torba-yeni-saldirilara-zemin
spartaküs
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder