8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü özelinde kadının emek sömürüsüne kısaca değinmek ve gündemde olan kadın sorunlarına dikkat çekmek gerekiyor.
Kadın emeği hem kapitalist sistem hem de patriyarka yani erkek egemen sistem tarafından sömürülmektedir. Bu iki sistemin kadın emeğini nasıl sömürdüklerini açıklamak gerekirse;
Patriyarkanın; maddi temeli erkeklerin, kadınların emek gücü üzerindeki denetimidir. Bu denetim kadınları ekonomik bakımdan gerekli üretken kaynaklara ulaşmalarını engelleyerek ve kadınların cinselliğini kısıtlayarak sağlanır. Erkekler denetimlerini kadınlardan kişisel hizmet görerek, ev işi yapmak ya da çocuk yetiştirmek zorunda olmayarak, cinsellik için kadınların vücutlarını kullanarak, kendilerini güçlü hissedip güçlü olarak uygularlar. Erkek egemen sistem kadınları ev içi emeğe mahkum ederek onun ev dışı işlerde çalışmasını istemez. Bunun temel sebeplerinden biri, kadınların kapitalist üretim sisteminde ucuz iş gücü olarak görülmesidir ve bundan dolayı iş ücretlerini ‘düşürmeleri’, bir diğeri ise erkeklerin kadınların ev dışı işlerde çalıştıkları zaman ev içi işlerini aksatacakları ve kendilerine hizmet edemeyeceklerinden duydukları kaygıdır. Patriyarkanın bugün en etkili olduğu alanları sıralarsak da; devlet, ordu, heteroseksüel evlilik, çocuk bakımı ve ev işlerinin kadınların işi olması, kadınların ekonomik olarak erkeklere bağımlı olması ve üniversiteler, şirketler, sendikalar, ibadethaneler gibi erkek egemen kurumlardır.
Kapitalist sistem ise erkek egemen sistem üzerine kurulu ve onunla çok güçlü bir ilişki içindedir. Kapitalist üretim tarzı kadın emeğini ucuz ve değersiz olarak kullanarak, kadınların üzerindeki erkek egemen sistemin tüm yüklerini (evli olmak, çocuk sahibi olmak, yaşlı aile bireylerine sahip olmak vb.) önlerine birer engel ve bahane olarak diker.
Kadın emeği ev içerisinde görünmez ya da karşılığı verilmezken, ev dışında ise düşük ücretli ve değersizdir. Bu yüzden kadınlar yüksek ücretler için kapitalizmle; ev içindeki işlerden kurtulma ya da bunun karşılığını alma konusunda ise patriyarka ile mücadele içerisindedir. Patriyarka ile kapitalizmin bu ittifakından ötürü kadın ekonomik yaşamdan dışlanmakta, eşit koşullarda çalışma hakkı elde edememekte, kısaca ekonomik hayatta kendisine ayrılan alanlar dışında varlığını gösterememektedir.
Kadın sorunun temel noktalarını oluşturan kapitalist üretim sistemi ve erkek egemen sistem, kadınları bu iki sistemin tüm kurumlarınca aşağılanmaya, değersizleştirilmeye, kısıtlanmaya, tacize, tecavüze ve şiddete maruz bırakmaktadır.
Kısaca değindiğimiz bu emek sömürüsünden sonra, kadınların toplumsal kimlik olarak ‘kadın olmak’dan karşılaştığı sorunların güncel olanlarına değineceğiz.
1. Ayşe Paşalı Cinayeti
Üç çocuk annesi, kocasından şiddet gören Ayşe Paşalı, kocasından boşanmak istese de ekonomik sebepler, çocuklarının küçük olması ve kutsal ailenin yıkılmasını istemeyen aile bireyleri tarafından boşanamaz. Sonunda boşanmayı başaran kadın, kocasından kurtulamaz ve onun tecavüzüne ve şiddetine maruz kalır. Bu olaydan sonra Ayşe Paşalı mahkemeye başvurur, fakat hakimin daha önce bu davaların AİHM raporlarını görmemiş, bilmemiş olmasından dolayı kocası hakkında bir işlem yaptıramaz ve 7 aralıkta kocası tarafından sokak ortasında öldürülür. Bu sık sık rastladığımız ve sistemin bize normal olarak algılatmaya çalıştığı olayın ardından Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf “Ülkemiz hukuk sistemi çok ileride. Kadınlara karşı işlenen şiddet suçlarında üçüncü kişilerin şikayetleri dahi yeterli, hukuk sistemimiz kadınları koruyor fakat böyle münferit vakalar olabiliyor” şeklinde açıklamada bulundu. Bakanın bu açıklaması ve yaşananlar bize Ayşe Paşalı'nın sadece kocası tarafından değil; hukuk sistemi, ailesi ve devlet tarafından öldürüldüğünü göstermektedir.
2. Cinsel suçlarla mücadele yasa tasarısı “hadım etme”
AKP’li kadın milletvekillerinin cinsel suçlarla mücadele etmek için hazırladıkları yasa tasarısı tecavüz suçuyla mücadele ederken hadım etme yönteminin kullanılmasını içermektedir. Yöntemi “çok modern bir yöntem, hadım değil tedavi, başınız ağrıdığında nasıl ilaç alıyorsanız onun gibi bir şey” şeklinde açıklamaya çalışarak toplum gözünde tecavüzü normalleştirmeye, bir hastalık gibi göstermeye çalışmaktadır. Hadım etme yönteminin tecavüz ile mücadele etmek için bir yöntem olmadığını, kadınları -ve tecavüz suçlarına maruz kalan çocukları, erkekleri ve eşcinselleri de göz önünde bulundurarak- tecavüzcüler ile birlikte sistem tarafından canavarlaştırılmış,’erkeklik gücü’ elinden alınmış bu kişilerle mücadele etmek zorunda bırakmaktadır. Ayrıca konu üzerine erkek egemen sistemin örümcek kafalı, gerici, kadın düşmanı temsilcilerinden Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Orhan Çeker’in dekolte giyen kadınların tecavüzü hakettiği ve tecavüz suçlarında kadınların da erkekler kadar suçlu olduğunu belirten açıklaması geldi. Çeker ile ilgili küçük bir bilgi onu daha yakından tanımamıza yardımcı olacaktır; bir internet sitesinde ahkam kesen Çeker ‘namusu’ tehlikede olan bir kadının evden çıkmaması gerektiği, parfüm süren ya da saçlarını boyayan kadının günahkâr olduğu, bir kadının bir erkekle konuşmasının ancak ‘kırıtmadığında’ caiz olduğu ve kadının ayaklarının, yüzünün ve diğer her yerinin kapanması gerektiği vurguluyor.
3. Her şeyin ‘farkında’ olan N.Ç
Mardin'de 2003 yılında aralarında kamu görevlilerinin bulunduğu 31 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç'nin davasında bu sene çıkar kararda küçük çocuğun 'küçük N.Ç., istemediği kişiyle beraber olmayabiliyor ve eyleminin ahlâki kötülüğünün farkında'dır denilerek ‘rızası’ olduğu belirtildi. Bu kararla birlikte tecavüzcüler hakkında ceza indirimleri yapıldı. Utanç davası olarak bilinen dava tam bir rezalet ile sonuçlanmış oldu. N.Ç'ye fiili tecavüz eden kişiler yanında, mahkemede ona ‘göster nasıl yaptılar’ diyen hakimi de unutmamak gerekir. Bu tavır erkek egemen sistemin her alanda kadınlara fiziksel ve zihinsel şiddet uyguladığını ve bedenleri üzerinde söz söyleme hakkına sahip olduğunu göstermektedir.
13 yaşında bir çocuğa tecavüz edenlere hiçbir şart altında indirim, iyi hal uygulanamaz. Tecavüz suçlarıyla mücadele etme görüntüsü altında, sistem, gerçek yüzünü erkek egemen sistem içerisinde erkekleri koruyarak bir kez daha bizlere gösterdi.
4. Erzurum TCDD açıklaması
Geçtiğimiz günlerde Erzurum TCDD basın müşavirinin yaptığı “kadınların trene ünlü hevesiyle binerek büyük şehirlere gittiği,orada ünlü olamadan hem de bir çam dibine yatırılarak ‘kızlıklarını’ kaybettiklerini, ve pişmanlıklar içerisinde geri dönerek ‘kız gittim kadın geldim’ demelerinde trenin suçu olmadığı” ve daha bir çok hakaret ve şiddet içeren yazısı medya da yer buldu. Bunun üzerine ayaklanan Erzurumlu kadınlar ise kendilerini kurtarmaya çalışan ve tamamen sistem içerisinde aklanmak için ahlakçı açıklamalar yaptılar.
Ağıza alınmadan önce çekinilen, evlendiğinde eş, çocuk sahibi olduğunda anne olarak taçlandırılan; kadın olmanın yatak odasına hapsedilen anlayışının bu olayda da görüldüğü gibi herkeste egemen olduğunu bir gerçek ve buna karşı bir mücadele verilmez ise münferit olaylar asla bitmeyecektir.
Bu birbirinden bağımsız olarak ele aldığımız kadın sorunlarına sonuç olarak;
Kadınların karşılıksız ev ve bakım emeğinin ortadan kalkması, ücretli ve karşılıksız emek sömürüsünün olmaması; kadınların ve erkeklerin ev ve bakım işlerini -gerek ev içinde gerekse kamusal yapılarda- paylaşmaları ve beraberce hem ev ve bakım işlerine, hem toplumsal üretime katılmaları; cinsiyete göre bölünmüş toplumsal üretimin ortadan kalkması; doğurganlık ve erkek cinselliği ile tanımlanmış cinsellik biçiminin ötesine geçilmesi ve heteroseksizmin aşılması için ne yasal eşitlik, ne uluslararası sözleşmeler, ne de istihdam paketleri yeterlidir. Kadınların kurtuluşu ancak, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin devrimci bir dönüşümüyle, yani emek/üretim, cinsellik/beden ve aile alanlarındaki bütünsel altüst oluşlarla ve erkek egemen sınıflı toplumun ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabilir.
8 Martta Bütün Kadınlar Alanlara!
Kadınlar isyanda
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder