28 Mart 2011 Pazartesi

.........

Ah! Bu ciddiyet insanı keskin bir bıçağın bütün bir ipi ortadan ikiye kesip atması gibi böldü yalnızlığına ve düşmanlığına. Kendinden şüphelenip paranoyasında yaşadı tüm yüzyıllar boyunca. Tarıh insanın bu yaptığını hic unutmadı ve onu hep bir adın gerisinden izledi durdu o zayıflık içinde yüzen sefil insanların yaptığını yapmadı, o her şeyi kaydetti dürüstçe.

Onun dürüstlüğü halen süregelen hatalı düşünce sistemlerinin insanların dile getirdiği geçmiş kavramında da aynen var oldugunu, zaman mekan kişi olarak yansıdıgını gösterdi kalem tutan ellere ve onu gören tüm gözlere. Ciddiyet, açgözlülük daha fazlasına olan o aşağılık tutku, kıskançlık, hep ilerleme çabası, modernizm, popülarizm unutturdu doğanın o eşsiz sadakatını, kuşların birbirlerine olan konuşmalarını, rüzgarın yapraklarla olan tutkulu aşkını ve onun yanındayken nefes alıp verişlerinin samimiyetini... Artık hangi surat mutlu birdiğerini gördüğü vakit?İnsanlara yaramayan fikirler neden devam ettirilir insanların arasında? Kim ister kendi mutsuzluğunu? Kim ister kötü kararların getirdiğini gördüğü halde onlarla yaşamak? Neydı engel durdurulması gerekenin durdurulmamasına engel? Neydi engelleri aşamayacak kadar kötü durum içine insanları sokan düşünce?Korku, sabır, çıkarlar, kurnazlık, onursuzluk hangisi? Bir ayine kaptırır gibi kendini insan ortaya çıkan tüm oluşumlara inandı. Elleri arasında duranla yetinmek onu geliştırmek varken hep daha fazlasını istedi yüzüne dahi bakıp gülmeyen insanlardan. Ciddiyet modernizmle birleşip insanı kendisinden dahi ayırdı. Onu uzayın simsiyah boşluklarına fırlatıp attı ve o hiç durmadan savruldu durdu bu koca karanlıkta. Ve hep şikayet etti başkalarından, küfretti hiç düşünmedi ellerini açıp daha fazlasını istediği zamanlardaki gibi. Hep rahata kaçtı, onu bulduğunda ise başkalarınınkini kıskandı gözü uzayın rengini aldı, bu renk onu körleştirdi bir domuz gibi hiçbir zaman bakamadı arada sırada gözüken insanlara, küskün gökkuşağına. İnsan hiç duymadı aslında bir kemanın çıkardığı melodileri, o hep onun fiyatına takılıp kaldı o hep onu satabilmek için uğraştı, hep kazanç üzerinden dinledi sıkılarak bu kapı gıcırtısını. Uygarlığını paranın çokluğuna dayandırdı ve varoldugu fabrika sayısı onu o kadar uygarlaştırdı, evet o körlüğünün üstüne bir de karacahildi. Kötü durumdan az kötü duruma geçti ve ilerlediğini sandı ve en dramatik olan, yediklerinin giydiklerınin çoğalması, onun ilerlemiş insan olduğu fikrine kapılmasına neden oldu halbuki o ilerlemenin aksine başarmak için hırslandıkça insanlığından bir parça bıraktı günler ilerledikçe. Bir keçi inadıyla ağzında diş başında saç kalmayıncaya dek hırslı ve daha az insan olarak yaşadı. Halbuki onun boynu yukarısını görebilmek için uygundu bir zamanlar. O domuz değildi, ta ki kıskançlığın hırsını tetikleyip kendini bır fabrika olarak görünceye dek. Sonrası zaten hüzünlü bir kendinden başka her şey olmak durumuna geldi.

bir liseli

Hiç yorum yok: