Nisan ayının ilk yarısında
Koç Üniversitesi’nde taşeron işçilerinin gerçekleştirdiği direniş ve onların
yeni taşeron şirketlerde çalışmaya devam etme talebini kabul ettirmesi, genel
olarak bir “zafer” gibi kabul edildi. Oysa son derece kısmi bir ücret artışıyla
ve işçilerin yeni taşeron şirketlerde istihdam edilmesiyle sonuçlanan bu
direnişin kazanım olarak kabul edilmesi gereken tek yanı, işçisi, öğrencisi ve
akademisyeni ile bütün üniversite bileşenlerinin üniversite yönetimine karşı
aynı cephede, militanca yer almasıydı. Bu yazıda, 2-8 Nisan tarihleri arasında
gerçekleşen direnişi ve sonuçlarını ele alacağız.
Koç Üniversitesi’nde çalışan 161 taşeron işçisi, Integrated Service Solutions (ISS) adlı uluslararası
taşeron şirketle üniversitenin imzaladığı sözleşmenin sona ermesiyle birlikte,
13 Mayıs 2013 itibariyle işten çıkartılacaktı. Taşeron işçileri, buna karşı, 1
Nisan’da üniversitede bir eylem düzenlemiş ve “taşerona karşı kadro” talebini
ileri sürmüşlerdi. Öğrencilerin ve akademisyenlerin de destek verdiği bu
eylemin ardından, üniversitenin rektörü Umran İnan, 161 işçinin sözleşmesinin 2
Nisan günü ile sona erdirildiğini açıkladı. Umran İnan, bu açıklamada “üniversitelerin
asli fonksiyonlarının yemek ve temizlik olmadığını, tüm dünyada olduğu gibi
kendilerinin de bu ihtiyaçları taşeron aracılığıyla karşılayacaklarını ve
bundan vazgeçmelerinin mümkün olmadığını” ifade ediyordu. Direnişin ve
sonucunun değerlendirilmesinin kilit noktasını burası belirlemektedir. Taşeronu
ortadan kaldırmayı ve iş güvencesini hedefleyen eylem üniversite yöneticilerini
büyük bir telaşa düşürmüştü. Fakat ileride göreceğimiz gibi, direniş sürecinde
“taşerona karşı kadro” talebi geri çekildi.
İşçiler, bu açıklamanın ardından, öğrencilerin ve
akademisyenlerin desteğiyle, bir direniş başlattılar ve 8 Nisan günü, yeni
taşeron şirketlerde istihdam edilerek işlerine iade edilene kadar üniversiteyi
terk etmediler.
Direnişe, farklı üniversitelerden öğrenciler
ve akademisyenler ile özelleştirmeden dolayı taşeronlaştırılan PTT ve Çapa
Hastanesi’ndeki taşeron işçileri destek ziyaretinde bulundu. Direniş sürerken,
üniversite kampüsünün temizliği öğrenciler ve akademisyenler tarafından
yapıldı. Yeni taşeron firmayla işe başlayacak olan işçiler, direnişi gördükten
sonra iş başı yapmadan geri döndüler.
Üniversitedeki akademisyen, öğrenci ve direnişteki işçilerin aralarından seçtikleri temsilciler, 6 Nisan
günü, taşeronun tasfiyesi ve kadro talebi yerine işçilerin 6 aylık iş
güvencesi, eski sözleşmelerin ve eski kıdemin devamı, hafta sonu mesaisi için
ek ücret, bir “taşeron işçi komisyonu” kurulması ve daha yüksek maaş
taleplerini Koç Üniversitesi yönetimine iletti. 7 Nisan sabahı, üniversite
yönetimi ile temsilciler arasında yapılan toplantının ardından, basına,
direnişteki işçilerin, işe iadesini ve iş güvencesini içeren bir dizi talebin
üniversite yönetimi tarafından kabul edildiği sızdırıldı.
Oysa üniversite yönetimi, temsilcilerin
belirttiği 22 maddelik talep listesindeki bazı maddeleri taahhüt altına alırken,
onların asli taleplerini görmezden gelmişti. İşçilerin “direnişe devam” kararı
aldığı ertesi gün, üniversite yönetimi, yeni taşeron firmaların (Eurest
Services ve Mavi Yaka) iş sözleşmesine, işçilerin kimi taleplerini de ekletti.
İşçiler, bu yeni sözleşmeleri imzalamaya karar vererek direnişi sonlandırdılar.
Koç Üniversitesi’ndeki temizlik işçileri
Eurest Services, ofis destek birimlerinde çalışan işçiler ise Mavi Yaka adlı
şirketlerle sözleşme imzaladılar ve taşeron işçisi olarak çalışmaya devam
ediyorlar.
Gerçek bir kazanım elde edilmedi
Taşeron işçilerinin Koç Üniversite’sindeki
direnişinde üniversite bileşenlerinin sergilediği dayanışma, kuşkusuz, tüm
çalışanların örnek alması gereken bir deneyimdir. Direniş boyunca,
üniversitenin asli bileşenleri olan işçiler, öğrenciler, asistanlar ve
akademisyenler üniversite yönetimine karşı ortak bir mücadele geliştirdiler.
Onlar, kendilerine verilen unvanlar ne olursa olsun, direnişi, “üniversite
emekçileri” olarak sürdürdüler. Bilim emekçilerinin ve öğrencilerin taşeron
işçilerine verdiği desteğin yalnızca direnişe fiziki katılımla sınırlı
kalmadığının; kampüsün temizliğinden, ortak hareket etmeye kadar geniş bir
yelpazeye yayıldığının altını çizmek gerekir.
Bununla birlikte, Koç Üniversitesi’ndeki bu
mücadele, yalın bir sınıf perspektifine sahip olmadığı için,
gerçek ve kalıcı bir kazanımla sonuçlanmamıştır. Koç Üniversitesi yönetimi ile
varılan anlaşmada, direnişin başında talep edilen taşerona karşı kadro
hakkından vazgeçilmiş ve taşeron sistemi kabul edilmiştir.
Buna karşılık, “sol” çevreler, geniş işçi
kesimlerini birleştirecek militan bir talep olarak “taşeronun ortadan
kaldırılması ve herkese kadro”dan geri adım atılmasını ve taşeron sisteminin
işçilere kabul ettirilmesini görmezden gelerek, direnişi, “taşeron işçilerin
örgütlü mücadelesi büyük kazanımlarla sona erdi!” biçiminde yorumladılar.
Gelin, Mavi Yaka ve Eurest Services’in sözleşmelerindeki
maddelere bakalım ve sonucun olduğunu görelim:
1. ve 2. maddeler, direnişçi işçilerin işe iadesini
konu alıyor. Yani üniversitenin kadrolu çalışanı olması gereken işçiler, yeni
ihaleyi kazanan taşeron şirketlerde çalışmaya devam ediyorlar. Bu, işçiler
açısından önemli bir değişikliğin olmadığı anlamına gelir.
3, 4 ve 5. maddeler, “sol” çevreler tarafından, direnen taşeron işçilerinin iş güvencesi olarak sunuluyor. Oysa bu,
büyük bir yanılsamadır! Çünkü bu maddelerde üzerinde anlaşılan “iş güvencesi”
tanımlaması, İş Kanunu’nun 18. Maddesi’ne atıfta bulunuyor. Bu madde, en az
altı aylık kıdemi olan işçinin iş sözleşmesinin feshini onun “yeterliliği” ve
“işyerinin ihtiyaçları” gibi son derece esnek gerekçelerle sınırlamaktadır. Bu
da, süreli iş sözleşmesi ile çalışan taşeron işçileri için iş güvencesi değil,
tersine, keyfi işten çıkarmalar demektir. “6 aylık iş güvencesi”, taşeron ve
sözleşmeli çalışmanın bir yasasıdır ve bunu kazanım olarak yorumlamak gerçekte
taşeron sistemini bir bütün olarak kabul etmek anlamına gelmektedir.
Taşeron sistemin işleyişi yüzünden işlerinden
çıkarılan işçilerin, işe iade sırasında hak kaybı yaşamamalarını düzenleyen 6.
ve 7. maddeler, işçilerin çalışma şartlarında mevcut durumun korunmasını
öngörmektedir. 7. maddedeki, asgari ücret artış dönemlerinde en az asgari ücret
artış oranında zam yapılması talebi ise mevcut iş hukukuyla dahi olması
gerekenden öte bir talep değildir.
8. madde, “puantaj kontrolü” adı altında, sermayenin hemen her alanda yaygınlaştırdığı performans
denetimini içermektedir. Bugün kamu çalışanlarına da uygulanmaya başlanan
performansa dayalı çalışma, özel sektörün işçileri daha yoğun sömürmesine zemin
oluşturan ve onlara karşı kullandığı bir silahtır. Performans düşüklüğü, İş
Kanunu’nun 18. maddesine göre işten çıkarma sebebidir. İlgili madde, işçilerin
performansa göre çalıştırılmasına karşı çıkmamaktadır.
Kazanım gibi gösterilmeye
çalışılan bir diğer nokta da, performans denetiminde kullanılan retina
taraması, parmak izi gibi yöntemlerin yerine daha “yumuşak” olanların
geçirilmesidir ve bunlar, performansa dayalı çalışmayı engelleyen bir durum
yaratmamaktadır.
9, 10 ve 11. maddeler ise (işçinin
dinlenebileceği alanların yaratılması, idari tatillerde çalışılmaması,
işyerince verilen iş giysilerinin mevsim koşullarına uygunluğu vb.) işçilerin
en temel haklarını ifade ediyor.
Kimi “sol” çevrelerin “en önemli kazanım” olarak gördükleri Taşeron İzleme Kurulu’na gelince. Bu kurulun işlevi,
üniversite yönetiminden bağımsız bir kurulun, işçilerin sorunlarını dinleyerek
bunlara “çözüm getirmesi”dir. Bu, 19. yüzyıldan beri var olan son derece geri
bir yaklaşımın ifadesidir. Koç Üniversitesi’nde, tam da işçilerin, öğrencilerin
ve öğretim görevlilerinin ortak örgütlenmesi sağlanmışken, bunu
kalıcılaştıracak bir “işyeri meclisi” kurmak yerine şikâyet kurulu oluşturmak,
son derece ciddi bir geri adımdır. Üniversite bileşenlerinin ortak
örgütlenmesinin yerini asla tutamayacak olan bu “sorun giderici”, “arabulucu”
kurul, hem ismi hem de işleviyle üniversitede taşeron çalışmayı
meşrulaştırmaktadır.
Uluslararası taşerona karşı uluslararası mücadele
Son olarak, Koç Üniversitesi ile sözleşmesi
biten ISS’nin 1901 yılında Danimarka’da kurulmuş olan uluslararası bir taşeron
şirket olduğunu anımsatalım.
Onun yerini alan yeni taşeron şirketlerden
Eurest Service, Dünyanın en büyük yiyecek, içecek, servis ve organizasyon
kuruluşu olan COMPASS GROUP PLC’ye bağlı uluslararası bir şirkettir.
Diğer yeni taşeron,
Mavi Yaka ise küresel sermaye ile göbekte bağlı Koç Grubu’nun üst düzey
yöneticilerinin kurduğu ve uluslararası şirketlerin de yer aldığı geniş bir
yelpazeye hizmet sunan bir taşerondur.
Bu küresel şirketlerle işyeri bazında
“pazarlık” yapmak ve kitlesel mücadele örgütleri kurmak yerine “şikâyet ve
çözüm” kurulları oluşturmak, işçi sınıfı için kazanımlar elde etmek değil;
giderek kötüleşen kapitalist çalışma koşullarına karşı kendini
silahsızlandırmak anlamına gelmektedir. Pazarlıklar, taşeron sistemin
yıkılmasını ve ücretli emek sömürüsü sisteminin lağvını değil ama onların
varlığını kabul etmeye, performansa dayalı çalışmanın ve artı-değer sömürüsünün
yeni maskeler altında sürdürülmesine yol açar.
Tüm dünyada işçilere karşı toplumsal bir
karşı-devrim başlatmış olan uluslararası şirketlere ve bankalara karşı
mücadelenin aracı, şikâyet komisyonları değil,tüm işçileri kapsayan militan ve
kitlesel mücadele örgütleri olarak işyeri meclisleridir. İşyeri meclisleri,
kendi işkollarından başlayarak bütün sektörleri kucaklamalı ve işçilerin
uluslararası düzeyde ortak mücadelesini örgütlemelidir. Unutmayalım ki, Koç
Üniversitesi’ni direnişe bir an önce son vermeye zorlayan en önemli etmenlerden
biri, belki de en önemlisi, yöneticilerin, direniş nedeniyle üniversitenin
uluslararası düzeydeki “saygınlığının” zedelenmesinden korkmasıydı.
Sermaye karşısında gerçek kazanımlar elde
etmek için ihtiyacımız olan şey, lokal direnişleri aşarak, kendi militan
kitlesel örgütlerimiz eliyle ulusal ve uluslararası ölçekte organize edeceğimiz
sınıf mücadelesidir. Bu mücadelelerin başarısı için de sosyalist bir perspektif
geliştirmemiz gerekiyor. Koç Üniversitesi taşeron işçilerinin direnişinden ve
diğer onlarca direnişten doğru derslerin çıkartılması, önümüzdeki mücadelelere
hazırlanmakta büyük önem taşıyor.
Zeynep sencer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder