13 Mayıs 2013 Pazartesi

koç üniversitesi taşeron işçilerinin direnişi üzerine


Nisan ayının ilk yarısında Koç Üniversitesi’nde taşeron işçilerinin gerçekleştirdiği direniş ve onların yeni taşeron şirketlerde çalışmaya devam etme talebini kabul ettirmesi, genel olarak bir “zafer” gibi kabul edildi. Oysa son derece kısmi bir ücret artışıyla ve işçilerin yeni taşeron şirketlerde istihdam edilmesiyle sonuçlanan bu direnişin kazanım olarak kabul edilmesi gereken tek yanı, işçisi, öğrencisi ve akademisyeni ile bütün üniversite bileşenlerinin üniversite yönetimine karşı aynı cephede, militanca yer almasıydı. Bu yazıda, 2-8 Nisan tarihleri arasında gerçekleşen direnişi ve sonuçlarını ele alacağız.
Koç Üniversitesi’nde çalışan 161 taşeron işçisi, Integrated Service Solutions (ISS) adlı uluslararası taşeron şirketle üniversitenin imzaladığı sözleşmenin sona ermesiyle birlikte, 13 Mayıs 2013 itibariyle işten çıkartılacaktı. Taşeron işçileri, buna karşı, 1 Nisan’da üniversitede bir eylem düzenlemiş ve “taşerona karşı kadro” talebini ileri sürmüşlerdi. Öğrencilerin ve akademisyenlerin de destek verdiği bu eylemin ardından, üniversitenin rektörü Umran İnan, 161 işçinin sözleşmesinin 2 Nisan günü ile sona erdirildiğini açıkladı. Umran İnan, bu açıklamada “üniversitelerin asli fonksiyonlarının yemek ve temizlik olmadığını, tüm dünyada olduğu gibi kendilerinin de bu ihtiyaçları taşeron aracılığıyla karşılayacaklarını ve bundan vazgeçmelerinin mümkün olmadığını” ifade ediyordu. Direnişin ve sonucunun değerlendirilmesinin kilit noktasını burası belirlemektedir. Taşeronu ortadan kaldırmayı ve iş güvencesini hedefleyen eylem üniversite yöneticilerini büyük bir telaşa düşürmüştü. Fakat ileride göreceğimiz gibi, direniş sürecinde “taşerona karşı kadro” talebi geri çekildi.
İşçiler, bu açıklamanın ardından, öğrencilerin ve akademisyenlerin desteğiyle, bir direniş başlattılar ve 8 Nisan günü, yeni taşeron şirketlerde istihdam edilerek işlerine iade edilene kadar üniversiteyi terk etmediler.

Direnişe, farklı üniversitelerden öğrenciler ve akademisyenler ile özelleştirmeden dolayı taşeronlaştırılan PTT ve Çapa Hastanesi’ndeki taşeron işçileri destek ziyaretinde bulundu. Direniş sürerken, üniversite kampüsünün temizliği öğrenciler ve akademisyenler tarafından yapıldı. Yeni taşeron firmayla işe başlayacak olan işçiler, direnişi gördükten sonra iş başı yapmadan geri döndüler.
Üniversitedeki akademisyen, öğrenci ve direnişteki işçilerin aralarından seçtikleri temsilciler, 6 Nisan günü, taşeronun tasfiyesi ve kadro talebi yerine işçilerin 6 aylık iş güvencesi, eski sözleşmelerin ve eski kıdemin devamı, hafta sonu mesaisi için ek ücret, bir “taşeron işçi komisyonu” kurulması ve daha yüksek maaş taleplerini Koç Üniversitesi yönetimine iletti. 7 Nisan sabahı, üniversite yönetimi ile temsilciler arasında yapılan toplantının ardından, basına, direnişteki işçilerin, işe iadesini ve iş güvencesini içeren bir dizi talebin üniversite yönetimi tarafından kabul edildiği sızdırıldı.
Oysa üniversite yönetimi, temsilcilerin belirttiği 22 maddelik talep listesindeki bazı maddeleri taahhüt altına alırken, onların asli taleplerini görmezden gelmişti. İşçilerin “direnişe devam” kararı aldığı ertesi gün, üniversite yönetimi, yeni taşeron firmaların (Eurest Services ve Mavi Yaka) iş sözleşmesine, işçilerin kimi taleplerini de ekletti. İşçiler, bu yeni sözleşmeleri imzalamaya karar vererek direnişi sonlandırdılar.
Koç Üniversitesi’ndeki temizlik işçileri Eurest Services, ofis destek birimlerinde çalışan işçiler ise Mavi Yaka adlı şirketlerle sözleşme imzaladılar ve taşeron işçisi olarak çalışmaya devam ediyorlar.
Gerçek bir kazanım elde edilmedi
Taşeron işçilerinin Koç Üniversite’sindeki direnişinde üniversite bileşenlerinin sergilediği dayanışma, kuşkusuz, tüm çalışanların örnek alması gereken bir deneyimdir. Direniş boyunca, üniversitenin asli bileşenleri olan işçiler, öğrenciler, asistanlar ve akademisyenler üniversite yönetimine karşı ortak bir mücadele geliştirdiler. Onlar, kendilerine verilen unvanlar ne olursa olsun, direnişi, “üniversite emekçileri” olarak sürdürdüler. Bilim emekçilerinin ve öğrencilerin taşeron işçilerine verdiği desteğin yalnızca direnişe fiziki katılımla sınırlı kalmadığının; kampüsün temizliğinden, ortak hareket etmeye kadar geniş bir yelpazeye yayıldığının altını çizmek gerekir.
Bununla birlikte, Koç Üniversitesi’ndeki bu mücadele, yalın bir sınıf perspektifine sahip olmadığı için, gerçek ve kalıcı bir kazanımla sonuçlanmamıştır. Koç Üniversitesi yönetimi ile varılan anlaşmada, direnişin başında talep edilen taşerona karşı kadro hakkından vazgeçilmiş ve taşeron sistemi kabul edilmiştir.
Buna karşılık, “sol” çevreler, geniş işçi kesimlerini birleştirecek militan bir talep olarak “taşeronun ortadan kaldırılması ve herkese kadro”dan geri adım atılmasını ve taşeron sisteminin işçilere kabul ettirilmesini görmezden gelerek, direnişi, “taşeron işçilerin örgütlü mücadelesi büyük kazanımlarla sona erdi!” biçiminde yorumladılar.
Gelin, Mavi Yaka ve Eurest Services’in sözleşmelerindeki maddelere bakalım ve sonucun olduğunu görelim:
1. ve 2. maddeler, direnişçi işçilerin işe iadesini konu alıyor. Yani üniversitenin kadrolu çalışanı olması gereken işçiler, yeni ihaleyi kazanan taşeron şirketlerde çalışmaya devam ediyorlar. Bu, işçiler açısından önemli bir değişikliğin olmadığı anlamına gelir.
3, 4 ve 5. maddeler, “sol” çevreler tarafından, direnen taşeron işçilerinin iş güvencesi olarak sunuluyor. Oysa bu, büyük bir yanılsamadır! Çünkü bu maddelerde üzerinde anlaşılan “iş güvencesi” tanımlaması, İş Kanunu’nun 18. Maddesi’ne atıfta bulunuyor. Bu madde, en az altı aylık kıdemi olan işçinin iş sözleşmesinin feshini onun “yeterliliği” ve “işyerinin ihtiyaçları” gibi son derece esnek gerekçelerle sınırlamaktadır. Bu da, süreli iş sözleşmesi ile çalışan taşeron işçileri için iş güvencesi değil, tersine, keyfi işten çıkarmalar demektir. “6 aylık iş güvencesi”, taşeron ve sözleşmeli çalışmanın bir yasasıdır ve bunu kazanım olarak yorumlamak gerçekte taşeron sistemini bir bütün olarak kabul etmek anlamına gelmektedir.
Taşeron sistemin işleyişi yüzünden işlerinden çıkarılan işçilerin, işe iade sırasında hak kaybı yaşamamalarını düzenleyen 6. ve 7. maddeler, işçilerin çalışma şartlarında mevcut durumun korunmasını öngörmektedir. 7. maddedeki, asgari ücret artış dönemlerinde en az asgari ücret artış oranında zam yapılması talebi ise mevcut iş hukukuyla dahi olması gerekenden öte bir talep değildir.
8. madde, “puantaj kontrolü” adı altında, sermayenin hemen her alanda yaygınlaştırdığı performans denetimini içermektedir. Bugün kamu çalışanlarına da uygulanmaya başlanan performansa dayalı çalışma, özel sektörün işçileri daha yoğun sömürmesine zemin oluşturan ve onlara karşı kullandığı bir silahtır. Performans düşüklüğü, İş Kanunu’nun 18. maddesine göre işten çıkarma sebebidir. İlgili madde, işçilerin performansa göre çalıştırılmasına karşı çıkmamaktadır.
Kazanım gibi gösterilmeye çalışılan bir diğer nokta da, performans denetiminde kullanılan retina taraması, parmak izi gibi yöntemlerin yerine daha “yumuşak” olanların geçirilmesidir ve bunlar, performansa dayalı çalışmayı engelleyen bir durum yaratmamaktadır.
9, 10 ve 11. maddeler ise (işçinin dinlenebileceği alanların yaratılması, idari tatillerde çalışılmaması, işyerince verilen iş giysilerinin mevsim koşullarına uygunluğu vb.) işçilerin en temel haklarını ifade ediyor.
Kimi “sol” çevrelerin “en önemli kazanım” olarak gördükleri Taşeron İzleme Kurulu’na gelince. Bu kurulun işlevi, üniversite yönetiminden bağımsız bir kurulun, işçilerin sorunlarını dinleyerek bunlara “çözüm getirmesi”dir. Bu, 19. yüzyıldan beri var olan son derece geri bir yaklaşımın ifadesidir. Koç Üniversitesi’nde, tam da işçilerin, öğrencilerin ve öğretim görevlilerinin ortak örgütlenmesi sağlanmışken, bunu kalıcılaştıracak bir “işyeri meclisi” kurmak yerine şikâyet kurulu oluşturmak, son derece ciddi bir geri adımdır. Üniversite bileşenlerinin ortak örgütlenmesinin yerini asla tutamayacak olan bu “sorun giderici”, “arabulucu” kurul, hem ismi hem de işleviyle üniversitede taşeron çalışmayı meşrulaştırmaktadır.
Uluslararası taşerona karşı uluslararası mücadele
Son olarak, Koç Üniversitesi ile sözleşmesi biten ISS’nin 1901 yılında Danimarka’da kurulmuş olan uluslararası bir taşeron şirket olduğunu anımsatalım.
Onun yerini alan yeni taşeron şirketlerden Eurest Service, Dünyanın en büyük yiyecek, içecek, servis ve organizasyon kuruluşu olan COMPASS GROUP PLC’ye bağlı uluslararası bir şirkettir.
Diğer yeni taşeron, Mavi Yaka ise küresel sermaye ile göbekte bağlı Koç Grubu’nun üst düzey yöneticilerinin kurduğu ve uluslararası şirketlerin de yer aldığı geniş bir yelpazeye hizmet sunan bir taşerondur.
Bu küresel şirketlerle işyeri bazında “pazarlık” yapmak ve kitlesel mücadele örgütleri kurmak yerine “şikâyet ve çözüm” kurulları oluşturmak, işçi sınıfı için kazanımlar elde etmek değil; giderek kötüleşen kapitalist çalışma koşullarına karşı kendini silahsızlandırmak anlamına gelmektedir. Pazarlıklar, taşeron sistemin yıkılmasını ve ücretli emek sömürüsü sisteminin lağvını değil ama onların varlığını kabul etmeye, performansa dayalı çalışmanın ve artı-değer sömürüsünün yeni maskeler altında sürdürülmesine yol açar.
Tüm dünyada işçilere karşı toplumsal bir karşı-devrim başlatmış olan uluslararası şirketlere ve bankalara karşı mücadelenin aracı, şikâyet komisyonları değil,tüm işçileri kapsayan militan ve kitlesel mücadele örgütleri olarak işyeri meclisleridir. İşyeri meclisleri, kendi işkollarından başlayarak bütün sektörleri kucaklamalı ve işçilerin uluslararası düzeyde ortak mücadelesini örgütlemelidir. Unutmayalım ki, Koç Üniversitesi’ni direnişe bir an önce son vermeye zorlayan en önemli etmenlerden biri, belki de en önemlisi, yöneticilerin, direniş nedeniyle üniversitenin uluslararası düzeydeki “saygınlığının” zedelenmesinden korkmasıydı.
Sermaye karşısında gerçek kazanımlar elde etmek için ihtiyacımız olan şey, lokal direnişleri aşarak, kendi militan kitlesel örgütlerimiz eliyle ulusal ve uluslararası ölçekte organize edeceğimiz sınıf mücadelesidir. Bu mücadelelerin başarısı için de sosyalist bir perspektif geliştirmemiz gerekiyor. Koç Üniversitesi taşeron işçilerinin direnişinden ve diğer onlarca direnişten doğru derslerin çıkartılması, önümüzdeki mücadelelere hazırlanmakta büyük önem taşıyor.


Zeynep sencer

Hiç yorum yok: