13 Mayıs 2013 Pazartesi

Bangladeş’te çöken fabrika ve kâr dürtüsü

Bangladeş’te sekiz katlı Rana Plaza binasının çökmesinin ardından çoğu hazır giyim işçisi 300’den fazla insan öldü ve çok daha fazlası yaralandı [ölü sayısının 1000’e ulaşması bekleniyor, çev.]. Bu, dünyada, en kötü iş felaketlerinden biri ama küresel şirketler ucuz ve kötü koşullarda çalıştırdıkları işgücü dolayımıyla daha fazla kâr peşinde koştukları için sonuncusu olmayacak.
Rana Plaza komleksi, Bangladeş’in -şimdi Çin’in ardından dünya ikincisi olan- giyim sanayisinin büyük çapta büyümesi boyunca, ülkedeki sınırlı güvenlik ve imar kanunlarına aldırmadan aceleyle inşa edilmiş çok katlı binaların tipik bir örneğiydi. Bu kompleks, binlerce işçiyi istihdam eden beş hazır giyim fabrikasına ve bir labirenti andıran dükkanlara ev sahipliği yapıyordu. Rana Plaza komleksinin, iktidardaki Avami Birliği partisiyle bağlantılı yerel bir politikacı olan sahibi, yalnızca beş kat için ruhsat almış ama ona üç kat daha eklemişti.
Salı günü, işçiler binada geniş çatlaklar olduğunu fark ettiğinde, geçici bir tahliye yaşanmıştı. Ama binanın sahibi Sohel Rana, tersine uyarılara rağmen binanın sağlam olduğunu açıkladı. Üretim planlarını karşılamaya kararlı olan fabrika yöneticileri işçileri işe dönmeye zorladılar. Bina, Çarşamba günü aniden çöktü. Aradan üç günden fazla zaman geçtiğinde, kurtarma ekipleri, enkaz altında beden bulmaya devam ediyordu.
Önceki felaketlerde olduğu gibi, ülkenin ucuz emeğinden yararlanan Bangladeş hükümeti, şirket grupları ve küresel giyim şirketleri, bu felaketin ekonomik ve siyasi yansımalarını sınırlandırmak için harekete geçti.
Başbakan Şeyh Hasina kurtarma operasyonunu bir “seferberlik” haline getirdi; işçilerin öfkesini bastırmak için, aralarında adı kötüye çıkmış Acil Müdahale Birliği’nin de yer aldığı asker ve polis birliklerini sevketti. Perşembe ve Cuma günleri, yüz binlerce hazır giyim işçisi Dakka’da ve kentin çevresindeki sanayi bölgelerinde sokaklara döküldü.
Başbakan, binanın sahibini suçladı ve onun cezalandırılacağını açıkladı. Hasina da, benzeri felaketleri önlemek için hiçbir şey yapılamayacağını belirtti. O, ülkedeki binaların yüzde 90’ının yasal imar planlarına uygun olmadığını teslim etti ama “hemen şimdi bütün binaları yıkmamız mı gerekiyor” diyerek konuyu bir kenara itti.
Bangladeş Hazır Giyim Üreticileri ve İhracatçıları Birliği (BGNEA), Rana Plaza’da faaliyet gösteren şirketlerin üyeliğine son verdi ve binanın çökmesinden sorumlu olanların cezalandırılması çağrısında bulundu. Bununla birlikte, güvenilir olmayan koşulların tüm sektörde yaygın olduğunu, aynı hükümet gibi, patron grupları da çok iyi biliyor.
Geçtiğimiz Kasım ayında, Ashulia sanayi bölgesindeki Tazreen hazır giyim fabrikasında çıkan ülke tarihinin en kötü fabrika yangınında 112 işçi ölmüştü. Yöneticiler, yangın alarmının çalmasının ardından işçilere işe dönmelerini emretmiş ve onların üst katlarda hapsolmalarına yol açmıştı. Bangladeş’te, 2005’ten bu yana, fabrika yangınlarında 700 işçi öldürüldü. 2005’te ve 2010’da hazır giyim fabrika binalarının çökmesi, 79 kişinin yaşamına maloldu.
Hükümetin ve işverenlerin ağır basan kaygısı, Bangladeş’in ihracatının yüzde 80’ini sağlayan binlerce hazır giyim fabrikasının her zaman olduğu gibi çalışmaya devam etmesini sağlamaktır. Onlar, ücretlerde (ortalama aylık 67 TL) ya da milyonlarca hazır giyim işçisinin içinde bulunduğu kötü koşullarda herhangi bir iyileştirmenin ülkenin uluslararası rekabet gücüne zarar vereceğinin farkındalar.
Küresel perakende satış devleri, iyi örgütlenmiş bir zarar kontrolüne giriştiler; biraz timsah gözyaşı döktüler, yapabildikleri yerde bu tür işyerleriyle ve özelinde Rana Plaza kompleksindeki üreticilerle bağlantılarını inkâr ettiler; bunları, koşulların gelecekte iyileştirileceğine ilişkin boş sözler izledi. Enkazın içinde, dünyanın en büyük tüketim malları şirketleri olan Wal-Mart’ın, İspanyol zinciri El Corte Ingles’in ve JC Penney’in etiketleri bulundu. Binadaki fabrikaların web sayfaları, onların aynı zamanda Almanya’nın Kik’ine, Belçika’nın C&A’ine, Benetton UK’ye, İspanya’nın Mango’suna, Kanada’nın Trimark’ına ve İrlanda’daki Premark’a da ürün sağladıklarını gösteriyor.
Bu şirketlerin felaket karşısında “şoka” uğradıklarına ilişkin ifadeleri özellikle siniktir. Bütün bu şirketler, onların talep ettikleri fiyatlarda giysilerin üretilmesinin, kötü koşullarda ucuz işçi çalıştırılan koşulların varlığını gerektirdiğini çok iyi bilmektedirler. Onlar, mevcut üretim süreçleri ile aralarına mesafe koymak için, karmaşık bir aracılar ve taşeronlar sistemi dolayımıyla faaliyet gösteriyorlar. Onların çoğu, bu güvenlik ve çalışma koşullarını iyileştirmeyi değil ama şirketlerinin imajlarını ve marka isimlerini korumak amacıyla görüntüyü kurtarmak için, bir fabrika denetim sistemine sahip.
Trajedinin hemen ardından, hükümetler, medya, sendikalar ve çeşitli STK’ler, şu ya da bu biçimde, bir şeyler yapılması gerektiğini açıkladılar ve hazır giyim işçilerinin güvenliğini ve yaşam standartlarını yükseltmek için küresel şirketler ile Bangladeş hükümetine baskı yapılabileceği yanılsamasını canlandırdılar. Gerçek şu ki, hükümet, ihracatı ya da kârları tehlikeye sokacak hiçbir şey yapmayacaktır. Küresel kapitalizmin derinleşen çöküşünün ortasında, güvenlik standartları iyileşmeyecek, kötüleşecektir.
Benzeri süreçler uluslararası düzeyde yaşanmaktadır. Geçtiğimiz Eylül ayında, Pakistan’ın Karaçi kentindeki Ali Enterprises’ta çıkan dünyanın en kötü fabrika yangınında yaklaşık 300 işçi öldürüldü. Çin’de, ülkenin herkesin bildiği gibi güvensiz olan madenlerinde yaşanan patlamalarda ve çökmelerde, her yıl binlerce işçi öldürülüyor. Geçen ayın sonlarında, Babao kömür madenindeki iki patlamada 34; Tibet’te, bir bakır madeninde toprak kayması sonucunda 83 işçi öldü.
İşçilerin sağlığı, refahı ve yaşamı, yalnızca Asya, Afrika ve Latin Amerika’nın kötü koşullarda ucuz işçi çalıştırılan işyerlerinde değil, ileri kapitalist ülkelerde de, sürekli olarak kâr dürtüsüne kurban ediliyor. Daha geçen hafta, Texas’ta bir gübre fabrikasındaki patlamada 14 kişi öldü, 200 kişi yaralandı. Nisan 2011’de, Meksika Körfezi’nde ABD tarihindeki en büyük çevre felaketiyle sonuçlanan Deepwater Horizon petrol platformunda gerçekleşen bir patlamada 11 işçi öldü.
Bu trajediler, nihayetinde kâr sisteminde kökleşmiş suçlardır. Gezegendeki herkese insanca bir yaşam standardı sağlama potansiyeli taşıyan küresel üretim, kapitalizm altında zengin azınlığa devasa kârlar sağlıyor ve işçilerin yoksulluğunu tüm dünyada derinleştiriyor.
Tek çözüm, uluslararası işçi sınıfının, bir bütün olarak insanlığın acil toplumsal gereksinimlerini karşılamak için, bu miadını doldurmuş gerici toplumsal düzeni ortadan kaldırmak ve akılcı bir şekilde planlanmış bir dünya sosyalist ekonomisini kurmak üzere birleşik mücadelesinde yatmaktadır.

Hiç yorum yok: