Mısır’da Yüksek Askeri Konsey’e (YAK) karşı gerçekleştirilen
protesto gösterileri geçici hükümetin istifasıyla sonuçlandı. YAK, daha önce
iki kez kabinede değişikliğe giden (İsam Şeref liderliğindeki) geçici hükümetin
istifasını kabul etti. Yeni bir geçiş hükümeti kuruluncaya kadar İsam Şeref
hükümetinin görevde kalacağı açıklandı. Diğer yandan, YAK’ın askeri bütçesinin
sivil otoritenin denetimi dışında bırakılması ve YAK’ın anayasayı yapacak
komite üzerinde veto hakkını garanti altına almaya çalışması taleplerine karşı
başlayan gösteriler sonucunda, resmi açıklamalara göre Kahire’de en az 35 kişi
ölürken, yaralı sayısının 2000 civarında olduğu söyleniyor.
YAK, eylemcilere
göz açtırmamakta kararlı. Fakat göstericiler ile ordu birlikleri arasında
Tahrir Meydanı’na kimin hâkim olacağı hususunda kıyasıya bir mücadele yaşanmaya
devam ediyor. Kitleye gaz ve copla müdahale eden güvenlik güçleri, çatışmalar
sırasında yaralanan kişilerin kaldırıldığı hastanelere saldırabilecek kadar
fütursuz bir şiddet uyguluyor!
Güvenlik birimleri halka karşı uyguladıkları acımasız terörü
“meşru” kılabilmek için, sözde göstericilerden topladıkları mermi kovanlarını
basına gösterirken, İçişleri Bakanı Mahsur el İsavi “güvenlik güçlerinin
silahsız halka ateş etmediğini” açıkladı. Aynı şekilde YAK Başkanı Tantavi de
“Silahlı kuvvetler kimseye ateş açmadı” açıklamasını yaptı [1]. Ancak savcılık
hem İsavi’nin hem de Tantavi’nin açıklamalarına rağmen, 13 eylemcinin cesedinde
mermi izi tespit etti. Ayrıca, Mısır’da yayın yapan Şerok ve Düstur gazeteleri,
güvenlik güçlerinin, halka karşı, kanser hastalığına neden olan göz yaşartıcı
CR bombası kullandığını yazdı.
YAK karşıtı eylemler başkent Kahire ile sınırlı kalmadı. İsmailiye
ve Beni Suveyf’de yoğun çatışmalar yaşandı. İskenderiye’deki olaylarda ez az
1000 kişi yaralandı. Ariş’te Bedevi aşiretler sokağa döküldü. Ayrıca, Mısır
işçi sınıfı askeri yönetimin tepkisini çeken grevlere imza atmaya devam ediyor.
YAK Başkanı Tantavi, grevler nedeniyle sık sık “üretimin azalmasından” şikâyet
ediyordu. Görünen o ki, Mısır kolay kolay durulmayacak; Mısır’da Mübarek’i
koltuğundan eden halk ayaklanması, kendi küllerinden yeniden doğuyor ve YAK’ın
tepesine tıpkı bir karabasan gibi çökmeye devam ediyor!
Gelişmeler neyi kanıtlıyor?
Mısır’da Mübarek’in devrilmesiyle sonuçlanan devrimci süreç artık
bir yol ayrımına geldi. Şöyle ki, tüm dünyanın Mısır’daki seçimlere
kilitlendiği bir ortamda, ülke meydanları seçim mitinglerine sahne olacağına,
ülkenin her köşesi YAK karşıtı protesto gösterilerine sahne oluyor.
Mısır halkının Tahrir Meydanı için göğüs göğse çarpışmayı göze
alabilmesinin üç esaslı nedeni var: Birincisi, ülkenin sevk ve idaresini elinde
tutan YAK’ın seçimlerden sonrada iktidarın ortağı olarak kalmak istemesi.
İkincisi, YAK’ın anayasayı yazacak olan komite üzerindeki veto hakkına sahip
olmak istemesi. Üçüncüsü, ülkenin en örgütlü hareketi olduğu söylenen İslamcı
Müslüman Kardeşler örgütünün “devrimi çalma” ihtimali. Bu üç neden bir araya
getirilip üzerinde düşünüldüğünde, Mısır halkının neden yeniden sokaklara
döküldüğü daha iyi anlaşılabilir.
Mısır’da hangi siyasal görüşten olursa olsun herkesin üzerinde
anlaştığı temel nokta, “ordu kışlasına dönmeli, iktidarı sivil yönetime
bırakmalı” görüşü. Kısacası ister liberal, ister solcu, ister milliyetçi olsun
bütün kesimlerin ortak talebi askeri yönetime bir an önce son verilmesi.
Kuşkusuz bu talebin gerçekleşmesi halinde bile, Mısır’lı işçi ve emekçileri
bekleyen şey tam bir özgürlük olmayacaktır. Askeri yönetimin yerine geçeceği
düşünülen her hangi bir sözde “sivil-demokrat” hükümet de, son tahlilde küresel
sermaye gruplarının yerel temsilcisi konumundaki Mısır
burjuvazisinin-bürokrasisinin işlerini yürüten ve sınıfsal çıkarları gereği her
zaman Mısırlı işçi ve emekçileri baskı altında tutacak bir burjuva hükümet
olacaktır.
Mısırlı işçi ve emekçilerin kendi alternatif iktidar organlarını
yaratıp, iflas etmiş olan burjuva kurumların karşısına çıkartamadıkları mevcut
koşullarda başka türlü olması mümkün değil. Zira onları baskı altında tutan şey
sadece YAK’tan ibaret değil; bizzat onun da bir parçası burjuva devlettir. Bu
yüzden Mısırlı işçi ve emekçiler, askeri yönetime karşı mücadeleyi kapitalist
sömürüye ve burjuvaziye karşı mücadele ile birleştirmek zorundadır. İşçi
sınıfı, yalnızca, temel hak ve özgürlükler için verdiği mücadeleyi kapitalizme
karşı sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünya kurma mücadelesi ile
taçlandırıldığında, toplumun diğer ezilen kesimlerini yanına çekerek hedefine
ulaşabilir.
Mısır işçi sınıfının bu yolda yürüyebilmesinin önündeki başlıca
engel, onun, sınıflar mücadelesinin tarihsel deneyimini özümsemiş devrimci
enternasyonalist bir partiye sahip olmamasıdır.
Mısır’da yaşanan devrim mi?
Stalinizm’in Marksist hareket içinde yarattığı ideolojik tahrifat
o kadar büyük ki, bu durum sol içinde neredeyse her konuda büyük bir kafa
karışıklığının yaşanmasına neden oluyor. Örneğin, son dönemin popüler
tartışması: “Mısır’da yaşanan bir devrim midir, değil midir?”.
Bir defa bu soruya net bir cevap verebilmek için siyasal devrimle
toplumsal devrim arasındaki farkı net bir biçimde ortaya koymak gerekir. Eğer
devrim sadece siyasal üst yapıda (hükümet ya da devlet biçiminde) köklü bir
değişikliğe neden oluyorsa, bu durumu “siyasal devrim” olarak tanımlamak
gerekir. Yok, sadece siyasi üst yapıda değil, aynı zamanda ekonomik alt yapı
üzerinde, özellikle de üretim araçlarının mülkiyeti üzerinde köklü bir
değişiklik yaşanıyorsa (örneğin üretim araçlarının işçi sınıfı önderliğinde
toplumsallaştırılması), o zaman bu durumu “toplumsal devrim” olarak tanımlamak
gerekir. Mısır’da şu an için yaşananlar, iktidarın ve üretim araçlarının emekçi
halkın eline geçmesi aşamasına gelmediğine göre, şimdilik toplumsal bir
devrimden değil ama siyasal bir devrim sürecinden bahsedebiliriz. Ancak bugün
yaşanan bu süreç de nihayete ermemiş, Mısır’daki siyasi rejim -Mübarek gitmiş
olsa da- köklü bir değişikliğe uğramamıştır.
Bugünkü aşamada Mısır devriminin esas sorunu, eski devlet yapısını
korumaya yeminli
ordunun siyasi gücünü ne derece kaybedip kaybetmeyeceği üzerinde düğümleniyor.
Marksist olmasına gerek yok, Mısır’da neredeyse bütün işçi ve emekçiler eski
devlet yapısının hamisi konumundaki ordunun “sivil alandan” def edilmemesi
halinde, bu devrimci sürecin başarısız olacağından emin. Bu sebeptendir ki,
Mısır’ın yaşamakta olduğu siyasal devrim sürecinin kesin zaferi ve onun
toplumsal-sosyalist bir devrime dönüşebilme ihtimali, sonuç olarak askeri
diktatörlüğün mutlak yenilgisinden geçiyor.
Zira Mısır’daki mevcut askeri yönetim, burjuvazinin son
sığınağıdır. Bu yönetimin, kitlesel-demokratik öz örgütlenmeler ve Marksist
öncü partisi içinde örgütlemiş bir işçi sınıfı eliyle devrilmemesi durumunda,
Mısır burjuvazisinin kendisini toparlayarak karşı saldırıya geçmesi ve
şimdikinden daha baskıcı bir rejimin gelmesi hiç de sürpriz olmayacaktır.
Ordunun konumu
Mısır’ın siyasi ve toplumsal tarihi ele alındığında, bu ülkede
ordunun oynadığı “modernleştirici” rolü bir dereceye kadar, erken cumhuriyet
dönemindeki Kemalist ordunun uygulamalarıyla karşılaştırabiliriz. Lakin
Türkiye’de bile ordunun rejim üzerindeki etkisi ancak son yıllarda, küresel
sermayenin desteğini alan AKP’nin burjuva reformları ile “azaldı”. Ama askeri
bürokrasinin rolünün azalması emekçi sınıfların inisiyatifiyle gerçekleşmediği
için, küresel sermayenin ve onun işbirlikçisi burjuvazinin eli güçlendi.
Elbette bu durum, devrimci bir dönemde ordunun, işçi sınıfına karşı sermaye
tarafından yeniden göreve çağrılacağı gerçeğini değiştirmiyor.
Mısır’da ordu, tıpkı bizde olduğu gibi Batı’ya, kendisini
“laikliğin bekçisi” olarak pazarlıyor. Pek çok liberal, solcu ve milliyetçi
yazar “güçlü Mısır ordusu Siyasal İslam’a karşı panzehirdir” görüşü üzerinde
uzlaşıyor. Halbuki hem Mısır hem de Türkiye tarihi incelendiğinde, sözde
laikliğin güvencesi gibi sunulan bu iki ordunun, gerçekte siyasal İslamcılığı
palazlandırdığı görülecektir. Örneğin, Türkiye’de 1980 Askeri Darbesi’nde sonra
Türk-İslam ideolojisi ordu üst yönetimi eliyle güçlendirilmişti. Aynı şekilde
Mısır’da Enver Sedat, kendi amaçlarına hizmet ettiği sürece İslamcılarla
işbirliği yapmaktan çekinmemişti.
Son tahlilde, ister liberal kanattan, ister sol kanattan, ister
milliyetçi kanattan gelsin, YAK kendisine yönelik protesto gösterilerini
bastırmak için, Müslüman Kardeşlerin desteğine ihtiyaç duyacaktır. Müslüman
Kardeşler, daha şimdiden, gösterilere katılmayacağını açıklayarak, YAK’a
ihtiyaç duyduğu “halk desteğinin” bir bölümünü vermiş oldu [2]. İktidarın
paylaşımı konusunda Müslüman Kardeşler ve ordu arasında var olduğu bilinen
“geçici ateşkes” durumunun, Mısır’daki son krizle birlikte artık iyice açık bir
anlaşmaya dönüşmeye başladığı görülüyor. Mısır ordusunun ve Mısırlı
İslamcıların geçmişi düşünüldüğünde, tarih bilinci olan kimse bu gelişmeye
şaşırmamalıdır.
Mısır’da ordu iki seçenekle karşı karşıya: Ya gösterileri daha
kanlı bir biçimde bastırma yoluna gidecek (ki Mübarek bu yolu seçmişti) ya da
daha fazla “taviz veriyormuş” görüntüsü vererek protestoları dindirmeye
çalışacak (Mübarek bu yolu da denemişti). Ordu ne yaparsa yapsın sokak hareketi
kolay kolay hız kesecek gibi gözükmüyor. Mübarek’in başına gelenlerin YAK’ın
başına da gelmesi hiç de imkânsız değil. Kısacası, belki de yaşanan devrimci
sürecin kaderini belirleyecek olan nihai hesaplaşma anına doğru adım adım
ilerliyoruz.
Son sözler
35 kişinin ölümüyle sonuçlanan Tahrir baskınının ardından ordunun
kendini “Bonapartist tarzda” bağımsız bir siyasi güç olarak Mısır halkına
dayatma isteği daha da su yüzüne çıktı. Mısır ordusu bunu, bütün diğer
Bonapartlar gibi, başta köylülük olmak üzere küçük burjuvaziye yaslanarak
yapabilir ki Müslüman Kardeşler ile arasındaki sessiz anlaşma bunun işareti
olarak görülebilir.
Müslüman Kardeşler örgütünün, ordunun katliamlarına açık kapı
bıraktığı ortada. Ordunun ve İslamcıların tek bir amacı var: Ülkenin bir an
önce seçime götürülmesi ve danışmanlığını AKP’li kurmayların yaptığı Hürriyet
ve Adalet Partisi’nin “kesin” gözüyle bakılan zaferinin garanti altına
alınması. YAK kendine yönelik protestolara katılmaması karşılığında, iktidarı
Müslüman Kardeşler örgütü ile “paylaşmaya” hazır. Ayrıca, Kahire dışında
seçimlere hile karıştırılması ihtimali de çok yüksek. Bu durum, YAK’a karşı
mücadeleyi yükselten emekçi halk kitleleri arasında hem orduya hem de Müslüman
Kardeşlere yönelik öfke ve nefret duygusunun artması anlamına da geliyor. Ancak
bu “tepki”yi fazla abartmamak gerekiyor.
Kapitalizm karşıtı yalın bir perspektife, ekonomik-siyasi
taleplere ve bunlara uygun örgütsel modellere sahip sosyalist bir işçi sınıfı
alternatifinin olmadığı ve siyasi belirsizliğin sürdüğü koşullarda, geniş küçük
burjuva kitlelerin, hatta işçi sınıfının önemli bir bölümünün, “huzur ve
istikrar” adına, yüzünü burjuvaziye ve orduya dönmesi hiç de olanaksız
değildir.
Mısır halkı geleceğinin göz göre elinden çalınmasına, kuşkusuz,
kolay kolay razı olmayacak; bir yıla yaklaşan devrimci halk hareketinin açığa
çıkardığı siyasal ve sosyal umutlar bugünden yarına ortadan kalkmayacaktır.
Şimdi Mısır, Ocak Ayaklanması’nın sonuçlarının belirleneceği son derece zorlu
bir döneme giriyor. Yukarıda değindiğimiz gibi, Mısırlı emekçiler, böylesi
kritik bir süreçte, yaşamsal öneme sahip silahlarından, yani devrimci
enternasyonalist perspektiflerden, küçük burjuva kitleleri yanına çekeceği bir
programdan, bunları cisimleştiren bir partiden ve konsey tarzı
öz-örgütlenmelerden yoksun olarak bu sürece giriyor.
İşçi
sınıfı cephesindeki bu önemli eksikliğe karşın, Mübarek rejiminin yerini
doldurmaya çalışan ordu-Müslüman Kardeşler ittifakı için eski rejimi
sürdürmenin hiç kolay olmayacağı da ortada. Çünkü bu sefer de karşılarında,
daha özgür ve eşit bir yaşam için, bu uğurda hayatını ortaya koymaktan
çekinmeyen milyonlarca Mısırlı var. Onlar, Marksist bir perspektifin ve işçi
sınıfı önderliğinin eksikliğini her zamankinden fazla hissedecek ve onu kendi
deneyimleri içinde zamanla gidermeye çalışacaklardır. Mısır halkı tarih yazmaya devam
ediyor: Mübarek gitti! Sıra Yüksek Askeri Konsey’de!
Sosyalizm
25 Kasım
2011
Dipnotlar
[1] 23 Kasım’da Youtube’da yayılan bu görüntüler Tantavi’nin
açıklamalarının gerçek dışı olduğunu kanıtlıyor. http://www.youtube.com/watch?v=IpAxQ8ESOLQ&feature=youtu.be&noredirect=1
[2] Müslüman Kardeşlerin son günlerde YAK karşıtı gösterilere
karşı takındığı tutum, bu örgütü zor durumda bırakıyor. Bu durum, yani Müslüman
Kardeşler’in YAK’ı destekler tutum alması, örgüt tabanında, özellikle de 25
Ocak Ayaklanması sürecinde radikalleşmiş genç militanların tepkisini topluyor.
Görünen o ki, Mısır’da sokağın sesi daha gür çıkmaya devam ettikçe, Müslüman
Kardeşler örgütü iyice köşeye sıkışacak.
Dosya: Mısır
Mısır’daki son protestolardan kareler:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder