12 Aralık 2011 Pazartesi

Mübarek Gitti! Sıra Yüksek Askeri Konsey’de!


Mısır’da Yüksek Askeri Konsey’e (YAK) karşı gerçekleştirilen protesto gösterileri geçici hükümetin istifasıyla sonuçlandı. YAK, daha önce iki kez kabinede değişikliğe giden (İsam Şeref liderliğindeki) geçici hükümetin istifasını kabul etti. Yeni bir geçiş hükümeti kuruluncaya kadar İsam Şeref hükümetinin görevde kalacağı açıklandı. Diğer yandan, YAK’ın askeri bütçesinin sivil otoritenin denetimi dışında bırakılması ve YAK’ın anayasayı yapacak komite üzerinde veto hakkını garanti altına almaya çalışması taleplerine karşı başlayan gösteriler sonucunda, resmi açıklamalara göre Kahire’de en az 35 kişi ölürken, yaralı sayısının 2000 civarında olduğu söyleniyor.

YAK, eylemcilere göz açtırmamakta kararlı. Fakat göstericiler ile ordu birlikleri arasında Tahrir Meydanı’na kimin hâkim olacağı hususunda kıyasıya bir mücadele yaşanmaya devam ediyor. Kitleye gaz ve copla müdahale eden güvenlik güçleri, çatışmalar sırasında yaralanan kişilerin kaldırıldığı hastanelere saldırabilecek kadar fütursuz bir şiddet uyguluyor!
Güvenlik birimleri halka karşı uyguladıkları acımasız terörü “meşru” kılabilmek için, sözde göstericilerden topladıkları mermi kovanlarını basına gösterirken, İçişleri Bakanı Mahsur el İsavi “güvenlik güçlerinin silahsız halka ateş etmediğini” açıkladı. Aynı şekilde YAK Başkanı Tantavi de “Silahlı kuvvetler kimseye ateş açmadı” açıklamasını yaptı [1]. Ancak savcılık hem İsavi’nin hem de Tantavi’nin açıklamalarına rağmen, 13 eylemcinin cesedinde mermi izi tespit etti. Ayrıca, Mısır’da yayın yapan Şerok ve Düstur gazeteleri, güvenlik güçlerinin, halka karşı, kanser hastalığına neden olan göz yaşartıcı CR bombası kullandığını yazdı.
YAK karşıtı eylemler başkent Kahire ile sınırlı kalmadı. İsmailiye ve Beni Suveyf’de yoğun çatışmalar yaşandı. İskenderiye’deki olaylarda ez az 1000 kişi yaralandı. Ariş’te Bedevi aşiretler sokağa döküldü. Ayrıca, Mısır işçi sınıfı askeri yönetimin tepkisini çeken grevlere imza atmaya devam ediyor. YAK Başkanı Tantavi, grevler nedeniyle sık sık “üretimin azalmasından” şikâyet ediyordu. Görünen o ki, Mısır kolay kolay durulmayacak; Mısır’da Mübarek’i koltuğundan eden halk ayaklanması, kendi küllerinden yeniden doğuyor ve YAK’ın tepesine tıpkı bir karabasan gibi çökmeye devam ediyor!
Gelişmeler neyi kanıtlıyor?
Mısır’da Mübarek’in devrilmesiyle sonuçlanan devrimci süreç artık bir yol ayrımına geldi. Şöyle ki, tüm dünyanın Mısır’daki seçimlere kilitlendiği bir ortamda, ülke meydanları seçim mitinglerine sahne olacağına, ülkenin her köşesi YAK karşıtı protesto gösterilerine sahne oluyor.
Mısır halkının Tahrir Meydanı için göğüs göğse çarpışmayı göze alabilmesinin üç esaslı nedeni var: Birincisi, ülkenin sevk ve idaresini elinde tutan YAK’ın seçimlerden sonrada iktidarın ortağı olarak kalmak istemesi. İkincisi, YAK’ın anayasayı yazacak olan komite üzerindeki veto hakkına sahip olmak istemesi. Üçüncüsü, ülkenin en örgütlü hareketi olduğu söylenen İslamcı Müslüman Kardeşler örgütünün “devrimi çalma” ihtimali. Bu üç neden bir araya getirilip üzerinde düşünüldüğünde, Mısır halkının neden yeniden sokaklara döküldüğü daha iyi anlaşılabilir.
Mısır’da hangi siyasal görüşten olursa olsun herkesin üzerinde anlaştığı temel nokta, “ordu kışlasına dönmeli, iktidarı sivil yönetime bırakmalı” görüşü. Kısacası ister liberal, ister solcu, ister milliyetçi olsun bütün kesimlerin ortak talebi askeri yönetime bir an önce son verilmesi. Kuşkusuz bu talebin gerçekleşmesi halinde bile, Mısır’lı işçi ve emekçileri bekleyen şey tam bir özgürlük olmayacaktır. Askeri yönetimin yerine geçeceği düşünülen her hangi bir sözde “sivil-demokrat” hükümet de, son tahlilde küresel sermaye gruplarının yerel temsilcisi konumundaki Mısır burjuvazisinin-bürokrasisinin işlerini yürüten ve sınıfsal çıkarları gereği her zaman Mısırlı işçi ve emekçileri baskı altında tutacak bir burjuva hükümet olacaktır.
Mısırlı işçi ve emekçilerin kendi alternatif iktidar organlarını yaratıp, iflas etmiş olan burjuva kurumların karşısına çıkartamadıkları mevcut koşullarda başka türlü olması mümkün değil. Zira onları baskı altında tutan şey sadece YAK’tan ibaret değil; bizzat onun da bir parçası burjuva devlettir. Bu yüzden Mısırlı işçi ve emekçiler, askeri yönetime karşı mücadeleyi kapitalist sömürüye ve burjuvaziye karşı mücadele ile birleştirmek zorundadır. İşçi sınıfı, yalnızca, temel hak ve özgürlükler için verdiği mücadeleyi kapitalizme karşı sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünya kurma mücadelesi ile taçlandırıldığında, toplumun diğer ezilen kesimlerini yanına çekerek hedefine ulaşabilir.
Mısır işçi sınıfının bu yolda yürüyebilmesinin önündeki başlıca engel, onun, sınıflar mücadelesinin tarihsel deneyimini özümsemiş devrimci enternasyonalist bir partiye sahip olmamasıdır.
Mısır’da yaşanan devrim mi?
Stalinizm’in Marksist hareket içinde yarattığı ideolojik tahrifat o kadar büyük ki, bu durum sol içinde neredeyse her konuda büyük bir kafa karışıklığının yaşanmasına neden oluyor. Örneğin, son dönemin popüler tartışması: “Mısır’da yaşanan bir devrim midir, değil midir?”.
Bir defa bu soruya net bir cevap verebilmek için siyasal devrimle toplumsal devrim arasındaki farkı net bir biçimde ortaya koymak gerekir. Eğer devrim sadece siyasal üst yapıda (hükümet ya da devlet biçiminde) köklü bir değişikliğe neden oluyorsa, bu durumu “siyasal devrim” olarak tanımlamak gerekir. Yok, sadece siyasi üst yapıda değil, aynı zamanda ekonomik alt yapı üzerinde, özellikle de üretim araçlarının mülkiyeti üzerinde köklü bir değişiklik yaşanıyorsa (örneğin üretim araçlarının işçi sınıfı önderliğinde toplumsallaştırılması), o zaman bu durumu “toplumsal devrim” olarak tanımlamak gerekir. Mısır’da şu an için yaşananlar, iktidarın ve üretim araçlarının emekçi halkın eline geçmesi aşamasına gelmediğine göre, şimdilik toplumsal bir devrimden değil ama siyasal bir devrim sürecinden bahsedebiliriz. Ancak bugün yaşanan bu süreç de nihayete ermemiş, Mısır’daki siyasi rejim -Mübarek gitmiş olsa da- köklü bir değişikliğe uğramamıştır.
Bugünkü aşamada Mısır devriminin esas sorunu, eski devlet yapısını korumaya yeminli ordunun siyasi gücünü ne derece kaybedip kaybetmeyeceği üzerinde düğümleniyor. Marksist olmasına gerek yok, Mısır’da neredeyse bütün işçi ve emekçiler eski devlet yapısının hamisi konumundaki ordunun “sivil alandan” def edilmemesi halinde, bu devrimci sürecin başarısız olacağından emin. Bu sebeptendir ki, Mısır’ın yaşamakta olduğu siyasal devrim sürecinin kesin zaferi ve onun toplumsal-sosyalist bir devrime dönüşebilme ihtimali, sonuç olarak askeri diktatörlüğün mutlak yenilgisinden geçiyor.
Zira Mısır’daki mevcut askeri yönetim, burjuvazinin son sığınağıdır. Bu yönetimin, kitlesel-demokratik öz örgütlenmeler ve Marksist öncü partisi içinde örgütlemiş bir işçi sınıfı eliyle devrilmemesi durumunda, Mısır burjuvazisinin kendisini toparlayarak karşı saldırıya geçmesi ve şimdikinden daha baskıcı bir rejimin gelmesi hiç de sürpriz olmayacaktır.
Ordunun konumu
Mısır’ın siyasi ve toplumsal tarihi ele alındığında, bu ülkede ordunun oynadığı “modernleştirici” rolü bir dereceye kadar, erken cumhuriyet dönemindeki Kemalist ordunun uygulamalarıyla karşılaştırabiliriz. Lakin Türkiye’de bile ordunun rejim üzerindeki etkisi ancak son yıllarda, küresel sermayenin desteğini alan AKP’nin burjuva reformları ile “azaldı”. Ama askeri bürokrasinin rolünün azalması emekçi sınıfların inisiyatifiyle gerçekleşmediği için, küresel sermayenin ve onun işbirlikçisi burjuvazinin eli güçlendi. Elbette bu durum, devrimci bir dönemde ordunun, işçi sınıfına karşı sermaye tarafından yeniden göreve çağrılacağı gerçeğini değiştirmiyor.
Mısır’da ordu, tıpkı bizde olduğu gibi Batı’ya, kendisini “laikliğin bekçisi” olarak pazarlıyor. Pek çok liberal, solcu ve milliyetçi yazar “güçlü Mısır ordusu Siyasal İslam’a karşı panzehirdir” görüşü üzerinde uzlaşıyor. Halbuki hem Mısır hem de Türkiye tarihi incelendiğinde, sözde laikliğin güvencesi gibi sunulan bu iki ordunun, gerçekte siyasal İslamcılığı palazlandırdığı görülecektir. Örneğin, Türkiye’de 1980 Askeri Darbesi’nde sonra Türk-İslam ideolojisi ordu üst yönetimi eliyle güçlendirilmişti. Aynı şekilde Mısır’da Enver Sedat, kendi amaçlarına hizmet ettiği sürece İslamcılarla işbirliği yapmaktan çekinmemişti.
Son tahlilde, ister liberal kanattan, ister sol kanattan, ister milliyetçi kanattan gelsin, YAK kendisine yönelik protesto gösterilerini bastırmak için, Müslüman Kardeşlerin desteğine ihtiyaç duyacaktır. Müslüman Kardeşler, daha şimdiden, gösterilere katılmayacağını açıklayarak, YAK’a ihtiyaç duyduğu “halk desteğinin” bir bölümünü vermiş oldu [2]. İktidarın paylaşımı konusunda Müslüman Kardeşler ve ordu arasında var olduğu bilinen “geçici ateşkes” durumunun, Mısır’daki son krizle birlikte artık iyice açık bir anlaşmaya dönüşmeye başladığı görülüyor. Mısır ordusunun ve Mısırlı İslamcıların geçmişi düşünüldüğünde, tarih bilinci olan kimse bu gelişmeye şaşırmamalıdır.
Mısır’da ordu iki seçenekle karşı karşıya: Ya gösterileri daha kanlı bir biçimde bastırma yoluna gidecek (ki Mübarek bu yolu seçmişti) ya da daha fazla “taviz veriyormuş” görüntüsü vererek protestoları dindirmeye çalışacak (Mübarek bu yolu da denemişti). Ordu ne yaparsa yapsın sokak hareketi kolay kolay hız kesecek gibi gözükmüyor. Mübarek’in başına gelenlerin YAK’ın başına da gelmesi hiç de imkânsız değil. Kısacası, belki de yaşanan devrimci sürecin kaderini belirleyecek olan nihai hesaplaşma anına doğru adım adım ilerliyoruz.
Son sözler
35 kişinin ölümüyle sonuçlanan Tahrir baskınının ardından ordunun kendini “Bonapartist tarzda” bağımsız bir siyasi güç olarak Mısır halkına dayatma isteği daha da su yüzüne çıktı. Mısır ordusu bunu, bütün diğer Bonapartlar gibi, başta köylülük olmak üzere küçük burjuvaziye yaslanarak yapabilir ki Müslüman Kardeşler ile arasındaki sessiz anlaşma bunun işareti olarak görülebilir.
Müslüman Kardeşler örgütünün, ordunun katliamlarına açık kapı bıraktığı ortada. Ordunun ve İslamcıların tek bir amacı var: Ülkenin bir an önce seçime götürülmesi ve danışmanlığını AKP’li kurmayların yaptığı Hürriyet ve Adalet Partisi’nin “kesin” gözüyle bakılan zaferinin garanti altına alınması. YAK kendine yönelik protestolara katılmaması karşılığında, iktidarı Müslüman Kardeşler örgütü ile “paylaşmaya” hazır. Ayrıca, Kahire dışında seçimlere hile karıştırılması ihtimali de çok yüksek. Bu durum, YAK’a karşı mücadeleyi yükselten emekçi halk kitleleri arasında hem orduya hem de Müslüman Kardeşlere yönelik öfke ve nefret duygusunun artması anlamına da geliyor. Ancak bu “tepki”yi fazla abartmamak gerekiyor.
Kapitalizm karşıtı yalın bir perspektife, ekonomik-siyasi taleplere ve bunlara uygun örgütsel modellere sahip sosyalist bir işçi sınıfı alternatifinin olmadığı ve siyasi belirsizliğin sürdüğü koşullarda, geniş küçük burjuva kitlelerin, hatta işçi sınıfının önemli bir bölümünün, “huzur ve istikrar” adına, yüzünü burjuvaziye ve orduya dönmesi hiç de olanaksız değildir.
Mısır halkı geleceğinin göz göre elinden çalınmasına, kuşkusuz, kolay kolay razı olmayacak; bir yıla yaklaşan devrimci halk hareketinin açığa çıkardığı siyasal ve sosyal umutlar bugünden yarına ortadan kalkmayacaktır. Şimdi Mısır, Ocak Ayaklanması’nın sonuçlarının belirleneceği son derece zorlu bir döneme giriyor. Yukarıda değindiğimiz gibi, Mısırlı emekçiler, böylesi kritik bir süreçte, yaşamsal öneme sahip silahlarından, yani devrimci enternasyonalist perspektiflerden, küçük burjuva kitleleri yanına çekeceği bir programdan, bunları cisimleştiren bir partiden ve konsey tarzı öz-örgütlenmelerden yoksun olarak bu sürece giriyor.
İşçi sınıfı cephesindeki bu önemli eksikliğe karşın, Mübarek rejiminin yerini doldurmaya çalışan ordu-Müslüman Kardeşler ittifakı için eski rejimi sürdürmenin hiç kolay olmayacağı da ortada. Çünkü bu sefer de karşılarında, daha özgür ve eşit bir yaşam için, bu uğurda hayatını ortaya koymaktan çekinmeyen milyonlarca Mısırlı var. Onlar, Marksist bir perspektifin ve işçi sınıfı önderliğinin eksikliğini her zamankinden fazla hissedecek ve onu kendi deneyimleri içinde zamanla gidermeye çalışacaklardır. Mısır halkı tarih yazmaya devam ediyor: Mübarek gitti! Sıra Yüksek Askeri Konsey’de!

Sosyalizm
25 Kasım 2011

Dipnotlar
[1] 23 Kasım’da Youtube’da yayılan bu görüntüler Tantavi’nin açıklamalarının gerçek dışı olduğunu kanıtlıyor. http://www.youtube.com/watch?v=IpAxQ8ESOLQ&feature=youtu.be&noredirect=1
[2] Müslüman Kardeşlerin son günlerde YAK karşıtı gösterilere karşı takındığı tutum, bu örgütü zor durumda bırakıyor. Bu durum, yani Müslüman Kardeşler’in YAK’ı destekler tutum alması, örgüt tabanında, özellikle de 25 Ocak Ayaklanması sürecinde radikalleşmiş genç militanların tepkisini topluyor. Görünen o ki, Mısır’da sokağın sesi daha gür çıkmaya devam ettikçe, Müslüman Kardeşler örgütü iyice köşeye sıkışacak.
Dosya: Mısır
Mısır’daki son protestolardan kareler:

Hiç yorum yok: