h2o Yayıncılık tarafından Prinkipo’dan Bakış serisiyle
yayınlanan ilk kitap olan “Karanlık Çökerken”, Rusyalı Marksistlerin, 1917 Ekim
(Kasım) Devrimi’nin ardından kurulan ilk işçi devletinin bürokratik çürümesine
karşı verdikleri amansız mücadeleye ilişkin belgelerden oluşmaktadır. Gerek
Ekim Devrimi’nin gerekse onun ardından kurulan devletin sınıf karakterine
ilişkin tartışmaların Marksist yazında oldukça büyük bir yer tuttuğu biliniyor.
Yalnızca Marksist yazında mı? Ekim Devrimi’nin ve Sovyetler Birliği’nin
karakteri konusunda, burjuva aydınları tarafından yapılan ve çoğu “kapitalizmin
aşılamazlığı”, “sosyalizmin ütopikliği” gibi ideolojik önyargıları kanıtlamaya
uğraşan çalışmalar bile yüzlerce ciltlik bir literatür oluşturuyor.
Bu ikinci kesim, Ekim Devrimi’ni bir “hükümet darbesi”,
Marksistlerin (Bolşeviklerin) bürokratik çürümeye karşı mücadelesini ise
“Stalin ile Troçki arasındaki iktidar mücadelesi” olarak ele almakta; nihayet,
parti ve Sovyet bürokrasinin Stalin önderliğindeki kanadının totaliter
diktatörlüğünü “sosyalizm” olarak göstermeye çalışmaktadır. Söz konusu kesim,
“çalışmaktan başka bir işe yaramayan cahil işçi ve yoksul köylü” kitlelerinin
hem kendilerinin hem de bir bütün olarak insanlığın yazgısını ellerine
alabileceği ve savaşsız, sınırsız, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya toplumunu
kurabileceği düşüncesine bile tahammül edemediği için, bu çaba kolayca
anlaşılabilir.
Öte yandan, benzeri bir yaklaşımın, Bolşeviklerin bürokratik
çürümeye karşı verdikleri ve 1920’li yıllara damgasını vurduktan sonra,
1930’ların ortasında kesin bir yenilgi ile sonuçlanan mücadele ile ilgili
olarak, genel olarak “sosyalist hareket” içinde de yaygın biçimde kabul
gördüğüne tanık oluyoruz. Bu, özellikle, sorgulama, inceleme ve okuma
alışkanlığının pek fazla olmadığı; bilgiden çok inancın egemen olduğu Türkiye
gibi toplumlardaki sosyalistler için fazlasıyla geçerli. Bu durumun en kolay
açıklaması, çoğu kez yapıldığı üzere, “çeşitli türevleriyle Stalinizm’in onlarca
yıllık ideolojik-siyasi hegemonyası” olabilirdi. Ama aynı anlayışın,
kendilerini Stalinizm’e karşı konumlandıran kişi ve çevreler içinde de yaygın
biçimde var olması, yanıtın başka yerlerde aranmasını gerektiriyor.
Rusya’da, 1917 Ekim Devrimi sonrası 20 yıllık dönemde yaşananlara,
örneğin, futbolun en temel kurallarını bilmeden taraf tutan fanatik taraftar
gözüyle bakıldığında, Stalin önderliğindeki hizbin, devrimi gerçekleştiren
Merkez Komite’nin ezici çoğunluğunu –binlerce “sıradan” Komünist ile birlikte-
ortadan kaldırmasını, “dava uğruna” alkışlamak mümkün olabiliyor. Yine aynı
yaklaşımla, Lenin, Troçki ve diğer Marksistler, hatta bir bütün olarak Marksizm
de, yaşanan bütün felaketlerden sorumlu tutulabilir. Oysa ortada bir “kutsal
mahkeme” yok. Mesele de, basitçe, kimin “haklı” kimin “haksız” olduğu değil;
tarihteki ilk işçi devletinin en baştan sahip olduğu bürokratik yozlaşma
sürecinin neden önlenemediği ve totaliter bürokratik bir diktatörlüğe
evrildiğidir. Sovyet ve parti bürokrasisinin Stalinist hizbinin mutlak
iktidarının Marksist kuramın kaçınılmaz sonucu olup olmadığına ise ancak
sürecin gerçek bilgisine ulaştıktan sonra karar verilebilir. Bu kitapta
derlenen belgelerin, okurun söz konusu dönem hakkında birinci elden bilgiler
edinmesine yardımcı olması umuluyor.
İlk işçi devletinin kurulmasına önderlik eden Rusyalı
Marksistlerin Stalin’in adında cisimleşen ve işçi sınıfını onlarca yıl
egemenliği altında tutmuş olan totaliter bürokratik eğilime karşı mücadelede
yenilgiye uğramış olması, kuşkusuz, içinde bulunulan maddi koşulların
sonucuydu. Bu tespit, elbette, söz konusu Marksist önderlerin o süreçteki hata
ve zaaflarını yok saymak, onlara mutlak haklılık kazandırmak –bu yolla bir tür
kutsallık atfetmek- anlamına gelmiyor. Bundan kastedilen şey, söz konusu hata
ve zaafları anlayabilmek için de, aynı maddi toplumsal süreçlere bakmak
gerektiğidir.
Bütün bunlara, Sovyet devletinin totaliter bürokratik bir
diktatörlüğe dönüşme (bürokratik karşı devrim) sürecinin ilk yıllarında
yaşananların, sosyalist hareketin bugününden bağımsız olmadığını ve geleceğine
yol gösterdiğini de eklemek gerek. Unutmayalım ki Marksistler, geçmişe, bugünü
anlamak ve geçmişte yaşananlardan gerekli sonuçları çıkartarak geleceği daha
sağlıklı biçimde kurmak için bakarlar. Dolayısıyla, bu derleme, günümüzden ve
geleceğimizden kopuk bir “tarih hevesi” ile değil; tersine, sosyalist işçi
hareketinin bugün içinde bulunduğu durumu daha iyi anlamak ve geçmişte
yaşananlardan gerekli dersleri çıkartarak daha sağlıklı bir gelecek projesinin
hazırlanmasına yardımcı olmak üzere hazırlanmış ve okuyucuya sunulmuştur.
Not: Kitabı indirimli edinmek için bize mail atabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder