Not:
Sosyalist
Eşitlik Partisi’nin (SEP) ABD başkanlığı adayı Jerry White’ın
açıklaması'nı kısaltarak yayınlıyoruz.
Sosyalist
Eşitlik Partisi’nin 2012 seçimlerindeki ABD başkanlığı adayı
olarak, 1 Mayıs’ta, dünyanın dört bir yanındaki işçilerle
dayanışmamı ifade etmek istiyorum. Kökeni Amerikan işçilerinin
1880’lerdeki sekiz saatlik işgününü elde etmek uğruna
verdikleri amansız mücadelede yatan bu tatil günü, bu yıl özel
bir anlam taşımaktadır.
1
Mayıs 2012’de, uluslararası işçi sınıfı, dünya kapitalist
sisteminin görülmedik bir kriziyle karşı karşıyadır. Dünyanın
dört bir yanındaki işçiler, toplumun devrimci dönüşümü
gereğini ortaya koyan mücadelelere girmeye başlıyorlar.
Ekonomik
durum ise, toparlanmak şöyle dursun, yeni bir gerileme dönemine
giriyor. Birleşik Krallık ve İspanya, şimdi, çift dipli bir
durgunluğun içinde. Çin’deki ekonomi yavaşlıyor; kalıcılaşmış
yüksek işsizlik düzeyleri Avrupa’da, Japonya’da ve ABD’de
varlığını sürdürüyor.
Dünya
borsalarının ve büyük şirketlerin kârları, ikiye katlanmışken,
en azından bugün için, işçi sınıfı[nın yaşam ve çalışma
koşulları] için herhangi bir iyileşme söz konusu değil.
Tersine, kapitalist sınıf, bu krizden, yüz yıldan fazla süre
zarfında edinilmiş kazanımların bütünüyle ortadan
kaldırılmasını hedefleyen sosyal bir karşı-devrim başlatmak
için faydalanmaktadır. Şimdiye kadar, işçi sınıfına yönelik
saldırıların, gerçek ücretlerinin yüzde 65’e kadar
indirilmesine, gençler arasında yüzde 50’nin üstünde resmi
işsizlik oranına ve açık mutfaklarda, evsiz barınaklarında ve
ücretsiz sağlık merkezlerinde uzun kuyruklara yol açtığı
Yunanistan model oldu.
Toplumsal
eşitsizliğin şaşırtıcı düzeyine ek olarak, kapitalist kâr
sisteminin çökmesi, bir kez daha, ABD ile diğer ülkeler arasında
dünya pazarlarının, hammaddelerin ve etki alanlarının denetimi
uğruna bir kapışmaya yol açıyor. ABD, Sovyetler Birliği’nin
çökmesinden bu yana, ekonomik gerilemesini telafi etmek ve dünyanın
en stratejik bölgelerinin denetimini eline geçirmek için askeri
üstünlüğünü kullanma peşindedir.
Ortadoğu’nun
ve Orta Asya’nın petrol zengini bölgelerindeki savaşların ve
Suriye’ye ve İran’a -nihayet Rusya’ya ve Çin’e- karşı
yeni savaş planlarının ardında yatan şey budur. Aynı zamanda,
Avrupalı eski güçler, Afrika’daki ve Ortadoğu ülkelerindeki
eski sömürgelerinde kendi emperyalist çıkarlarını geliştirmeye
çabalıyorlar. Bu aşama, I. ve II. dünya savaşlarına yol açan
yıllar gibi, bu kez insan soyunun varlığını sürdürmesini
tehdit eden nükleer silahlarla birlikte, küresel bir felakete zemin
oluşturmaktadır.
İşçilerin,
yeni bir emperyalist savaşın cephelerinde birbirlerini boğazlamakta
hiçbir çıkarı yoktur. Bizim, kimin en düşük ücretle ve en
kötü koşullarda çalışacağını görmek için birbirimizle
rekabette de kazanacağımız bir şey bulunmuyor. Bütün
ülkelerdeki işçiler aynı zalimle; büyük küresel şirketlerle
karşı karşıyalar ve bu kâr sistemine karşı ortak bir
mücadelede birleşmek zorundalar.
Bununla
birlikte, her kapitalist politikacının yinelediği, toplumun
gereksinimlerini karşılamaya yetecek kaynakların olmadığı
iddiası aşağılık bir yalandır. Yılda 30 milyon Dolar ve üstü
geliri olan en yüksek gelir sahibi bireyler üzerine yapılmış son
bir araştırma, onların toplam servetinin 26 trilyon Doları aşmış
olduğunu açığa çıkardı. Bir başka ifadeyle, 186.000 dolayında
insan (dünya nüfusunun yüzde 0,002’si), dünya çapında her yıl
üretilen bütün mal ve hizmetlerin neredeyse yarısına eşit bir
serveti elinde tutmaktadır!
Servetin
sistematik olarak çoğunluktan varlıklı seçkinlere aktarılacak
şekilde yeniden dağılımı -ki bu, 2008’den beri hız
kazanmıştır- yaygın bir öfkeye yol açmaktadır. Medya
uzmanlarının, akademik budalaların ve demoralize eski solcuların
sınıf mücadelesinin sonunu ilan ettiği on yıllardan sonra, 2011,
yoğun toplumsal başkaldırıların dünya ölçeğinde yeniden
doğuşuna tanık oldu.
Tunus’tan
Mısır’a, Yunanistan’a, İspanya’ya, İsrail’e, Birleşik
Krallığa ve ABD’ye kadar, işçi sınıfı, kitlesel
protestolara, grevlere ve diğer mücadelelere geri döndüğünü
ilan etti. Bununla birlikte, her durumda, bu mücadeleler “insanlığın
tarihsel krizinin”, Lev Troçki’nin yaklaşık 75 yıl önce, IV.
Enternasyonal’in kuruluş belgesinde belirttiği gibi, “devrimci
önderliğin krizine indirgendiğini” açığa çıkartmıştır.
Aynı
partiden seçime katılan Phyllis Scherrer ile birlikte bu seçimlere
katılma amacımız, asıl olarak oy almak değil; şirketlerin
denetimi altındaki bu siyasi sistemin yok saydığı çalışanlar
kitlesinin sesini yükseltmek için yeni bir devrimci önderliği
inşa etmektir.
Biz,
kampanyamızın başından beri, işçi sınıfının karşı karşıya
olduğu sorunların ulusal bir çözümü olmadığını
vurguluyoruz. İhtiyaç duyulan şey, kâr sisteminin yerine
sosyalizmi geçirmek için işçi sınıfını dünya çapında
birleştirmeye yönelik uluslararası bir stratejidir. İşçiler,
gerçek toplumsal eşitliğe, barışa ve ekonominin demokratik
denetimine yalnızca bu yolla ulaşabilirler.
Daha
fazla bilgi edinmek ve katılmak için, “socialequality.com” web
sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
Sosyalizm.eu'dan
alıntıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder