“Artık hiçbir şey eskisi gibi değil, sen de biliyorsun.” diyordu istihbarat görevlisi gözaltındaki öğrenciye “ajanlık” teklif ederken. Muhalif kesimler üzerindeki baskı özellikle son dönemde bu kadar artmışken, ülkede muhalif potansiyeli taşıyan öğrencilerin de bu durumdan payını almaması beklenemezdi tabii ki. Fakat böylece biz de bu durumu birinci ağızdan doğrulamış olduk.
Devrimci öğrenciler üzerindeki baskının boyutları hakkında fikir edinebilmek için son birkaç ay içinde önümüze net örnekler koyuldu. Hatırlarsınız, Ocak sonu-Şubat başı gibi, basın yoluyla iki öğrenci arkadaşımızla deyim yerindeyse tanışma fırsatı bulduk. Birisi Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi son sınıf öğrencisi Mikail Boz, diğeri ise Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi 2. Sınıf öğrencisi Gizem Görnaz’dı. Ortak noktaları ise üniversitelerinin yetkili kademelerindeki kişiler hakkında eleştirel yazılar yazmış olmalarıydı. Tahmin edilebileceği üzere ikisinin de bu davranışları cezasız kalmadı.
Mikail ekşi sözlük yazarıydı ve fakültesine yeni atanan dekan hakkında sözlükte bazı bilgiler paylaştı. Yazılarının eleştiri içerdiği bile tartışılabilecekken –yazıların hemen hemen tamamı dekanın geçmişiyle ilgili bilgiler aktarmakta-, dekan bu yazıların kişilik haklarına hakaret içerdiğini iddia etti ve savcılığa başvurdu. Savcılık da önce Mikail’in bilgisayarına, sonra da kendisine ulaşıp Mikail’in kimliğini dekanlığa bildirdi. Dekandan mutlusu yoktu artık; ne de olsa dekanlık görevine gelirken “şüpheleri” ortaya koyan şahsın ismini elde etmişti. Vakit kaybedilmeden Mikail’e soruşturma açıldı ve apar topar bir dönem okuldan uzaklaştırma cezası verildi. Tabii ki Mikail’in bu cezadan dolayı oluşan mağduriyetini anlatmaya gerek yok, kendisinin son sınıf öğrencisi ve bu dönem sonu mezun olacak olduğunu hatırlarsak... Mikail bu cezayı mahkemeye taşıdı ve dava hala sürmekte.
Gizem’in durumu da Mikail’den çok farklı değil. Mikail’den en önemli farkı, onu Mikail gibi okuldan uzaklaştırma cezasıyla değil, aldığı hapis cezasıyla tanımış olmamız. Gizem de okula kayıt yaptırırken öğrencilerden alınan paralarla ilgili yolsuzluğu ve parayı vermeyen öğrencinin okula kaydının yapılmamasından doğan hukuksuzluğu Genç Hayat gazetesinde ifşa ettiği için, üniversite rektörünün şikâyetiyle “basın yoluyla hakaret” suçundan 1 yıl 2 ay hapis cezası aldı. İyi halden 11 ay 20 güne düşürülen ceza ertelendi.
Bu örnekleri çoğaltmak tabii ki mümkündür. Son olarak “tanınmamak için saçlarını kestirdikleri” gerekçesiyle tutuklanan arkadaşlarına destek için saçlarını kestiren öğrencilere belediye tarafından “çevreyi kirlettikleri” gerekçesiyle 26 lira para cezası kesildi. Bu örnekte de görebileceğimiz üzere öğrencilere isnat edilen suçlamalar ve verilen cezalar komik boyutlara ulaşmış durumda.
Tüm bunların yanında üniversitelerdeki muhalif öğrenciler üzerindeki faşist provokasyonlar da yoğunlaşmış durumda. Okullara X-Ray cihazlarına rağmen(!) bellerinde satırlarla, coplarla rahat rahat giren faşistler, öğrencilere karşı bunları kullanmakta da tereddüt etmiyorlar. Arkalarına polis-ÖGB-rektörlük üçlüsünü alan faşistlerin üniversitelerdeki tahrikleri sonucu devrimci öğrenciler, kendi okullarında polis tarafından gözaltına alınmakta ve bunun yanında okul tarafından da disiplin soruşturmalarına tabi tutulmaktalar. En küçük bir olayı bahane ederek kampüse girip devrimci öğrencileri gözaltına alan polis, faşistleri ise her zaman “mağdur” kabul ediyor. Devrimci öğrenciler gözaltına alınırken ise aynı polis, anında ÖGB korumasına alınan faşistlere ise hiçbir şekilde müdahale etmemekte.
Tüm bu baskıları günümüz küresel ekonomik ve siyasi koşullarından bağımsız düşünmek büyük bir hata olur. Avrupa’nın büyük bir ekonomik krizde ve onun yıkımlarıyla karşı karşıya oluşu, Arap ülkelerinde, Avrupa’nın birçok ülkesinde ve başta Yunanistan’da ortaya çıkan kitle hareketleri, küresel sermayeyi ve onun Türkiye’deki bekçisi AKP iktidarını muhaliflere karşı önlemler almaya itiyor. Yazının başında da değindiğimiz gibi, potansiyel olarak dinamik-muhalif kesim olan biz öğrencilerin de bu önlemlerden payımızı almamamız mümkün değildir. O yüzden artan bu baskı ve cezalar karşısında başımızı eğmeden mücadele ederken, uğradığımız haksızlık ve hukuksuzlukları elimizden geldiğince, her platformda ifşa etmeyi görev kabul etmeliyiz.
Baran Kıvanç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder