“15-16 Haziran, işçi sınıfı ile burjuvazinin karşı karşıya gelmesine yol açmış; sınıfın kitlesel eyleminin meşruluğunu göstermişti. İşçi sınıfı, 15-16 Haziran’la birlikte, hem siyasal iktidarın hem de üzerine sürülen ordunun sınıfsal yapısını anlamaya başlamıştı. Bunun için de muazzam devlet ve ordu tahlilleri yapılması gerekmemiş; bir kaç günlük kitlesel seferberlik yetmişti. Ama o dönem Mihri Belli çizgisinde yürüyen Dev-Genç İstanbul Bölge Yürütme Kurulu’na bağlı gençler, 15-16 Haziran eylemleri boyunca, işçilere “Ordu İşçi Elele!” sloganı attırıyorlardı." Onlara göre 27 Mayıs darbesi bir devrim olduğu gibi, ordu da devrimciydi!
"15-16 Haziran’la birlikte, sadece ücret artışı için tepki gösteren bir sendikacılık anlayışının ötesine geçilmiş; işçi sınıfı içinde bir geleneğin tohumları atılmıştı. 15-16 Haziran’da, işçi sınıfı, militan biçimde örgütlerine sahip çıktı. Ama onun karşısına, yalnızca Türk-İş’in ipliği pazara çıkmış patronları değil; bütün ikiyüzlülüğüyle “sol” sendika bürokrasisi de dikildi. Direnişi, “Anayasal Direniş Komiteleri” kurarak örgütleyen DİSK’in sözde sosyalist önderliği, hareketin kendi denetiminin dışına çıktığını gördüğünde, 16 Haziran 1970 günü öğleden sonra İçişleri Bakanı ve İstanbul Valisi’yle yaptıkları görüşmenin ardından bir açıklama yaptı ve işçileri “gözbebeğimiz şerefli Türk ordusunun bir mensubuna kötü maksatlarla taş atabilecek ve tahrik edebilecek” kişilere karşı uyardı." Bu çağrıyı yapan Kemal Türkler'in bugün hala “devrimci işçi önderi” olarak selamlanıyor olması anlamlıdır.
15-16 Haziran'da işçi sınıfı yaşamın bu gerçekliğini anlamak isteyen herkese bir kez daha göstermiş oldu. Önümüzdeki 15-16 Haziran'lara bu perspektifle hazırlanmamak, onların da ya sendika bürokrasisi elinde yenilgiye uğratılmasına seyirci kalmak ya da onlara sırtını dönüp sınıftan kopuk kurtuluş aramak olacaktır. 15-16 Haziran direnişi, sosyalist gençliğin gitmesi gerektiği yolu net bir şekilde göstermiştir: İşçi sınıfının yolu!
prometheus
(İ-S'nin 9. sayısından)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder