Hayatın anlamı ne dedi küçük çocuk, peder olan aziz babasına. Filozof dayısı cevap vermesin diye acele etti peder: Tanrı bizi sınavdan geçirmek, sınavı geçenleri cennete, geçemeyenleri cehenneme göndermek için bizi dünyaya gönderdi oğlum. Hayatımızın anlamı da, cennete gidebilmek için Tanrının dediklerini harfiyen yerine getirmektir.
Çocuk küçüktü, ancak salak değildi. Bu cevap onu tatmin etmemiş olacak ki, konuşmasını sürdürdü: Peki tanrı bizi neden dünyaya gönderip, sınava sokma ihtiyacı duydu baba?
Aziz peder çaktırmamaya çalışsa da kızmaya başlıyordu. Küçüçük çocuğa hesap mı verecekti. O, soru sormamalı, itaat etmeliydi. Ancak bir an düşündü ve itaat etmesi için önce uyuşturulması gerektiğini farketti. Soruyu şöyle cevapladı: İlk günah! Havva annemizin işlediği o lanet günah! Havva şeytana uydu, elmayı yemesi için Ademi kandırdı. Tanrı insanoğlunu ceza olarak dünyaya gönderdi oğlum.
Küçük çocuğun dayısı daha fazla dayanamadı. Yüzü hala darmadağındı, itaat etmediğini öğrenenler tarafından biraz dövülmüştü. Öyle ya, ne olurdu itaat etseydi! Dayı söze başladı: Hayatın anlamı yoktur, sevgili küçüğüm. Küçük şaşırdı, babasının gösterişli giysisi, otoritesi ve halk tarafından ona gösterilen saygıya mı inanmalıydı, yoksa çok sevdiği ancak bir türlü yoksulluktan kurtulamamış, ne zaman görse bir şeyler okuyan, bazılarının dediğine göre cehennemlik dayısına mı? Dinlemeye karar verdi, dayı sürdürdü: İnsan, hayatına ne anlam verirse hayatın anlamı odur. Elbette özgür tercih diye bir şey yoktur. Mesela senin Fransa’da, bir pederin oğlu olarak, hristiyan bir toplumda, bu üretim biçiminin egemen olduğu bir yerde dünyaya gelmen ve burada büyümen, senin geleceğin üzerinde belirleyici olacaktır. Elbette benim gibi olman mümkün, ancak biliyorsun, biz istisnayız şimdilik. Bir düşün, sen eğer müslüman bir ülkede dünyaya gelseydin, aynı tanrı adına hristiyanlarla savaşman doğru olacaktı, şimdiyse tam tersi...
Peki dünyaya niye gönderildik diye sürdürdü konuşmasını küçük çocuk. Babası araya girmek istediyse de, dayısı izin vermedi ve sürdürdü konuşmasını: Az önce “aziz” pederin anlattığı bir masal yüzünden değil küçüğüm. Aslına bakarsan gönderilmedik, dünya da sana anlatıldığı gibi yedi günde oluşmadı, milyonlarca yıl sürdü. Ve biz hayvan soyundan insanların da bu hale gelmemiz milyonlarca yıllık bir değişimin, gelişimin ürünü. Havva’nın büyük günahına gelince, kutsal kitaplarda yazan bir çok şey gibi bu da mitolojik hikayelere dayanan bir konu. Bunun nedeniyse basit: Kadının erkek tarafından tarihsel yenilgisi. Anasoylu toplumun ortadan kalkıp ataerkil topluma geçiş ve anasoyluluğa dair ne varsa ortadan kaldırılması. Kadının köleleştirilmesi için, kadının şeytan, yılan, kötülük timsali ilan edilmesi..
Küçüğün kafası karıştı, dayısı da bunu farketti, sanki büyük bir insanla konuşuyormuşçasına konuşmuştu onunla. Ve devam etti: Küçüğüm, bu anlattıklarımın tümünü şu an anlayamayabilirsin ama anlayabileceğine emin ol. Hayatının anlamına sen mi karar vermek istiyorsun? Sabırsızca başına salladı küçük çocuk. O halde koyun olmadığını anlaman gerekiyor öncelikle. Yani, ya senin çobanların sana nasıl yaşaman gerektiğini, neyin güzel olduğunu, ölünce ne olacağını –onlar bilmese de- anlatacaklar ve sen de itaat edeceksin, ya da kendi hayatını kendi eline alacaksın. Evet, bu biraz sancılı olabilir, bana bak, ne kadar berbat görünüyorum değil mi? Ama şundan emin olabilirsin küçüğüm, yalnızca bizler kendi hayatımıza anlam biçmiş ve bunun için mutlu ve huzurlu insanlarız.
Küçük babasına döndü, oldukça akıllı bir çocuktu ve babasını bu yönü fazlasıyla kaygılandırıyordu: baba, zenginler ve fakirler neden var dedi çocuk. Peder oldukça sinidrlenmişti, dayısı olmasa çocuğu bir güzel pataklardı, ancak cevap vermeye karar verdi: Çocuğum, bu değiştirilemez, ezelden beri böyledir ve böyle kalacaktır. Zenginlerin görevi fakirlere yardım etmek, fakirlerin göreviyse bu yardımlara karşılık dua etmektir. Dayısı araya girdi, biraz alaylı bir şekilde: Aziz peder sizin sanırım, Amerika kıtasındaki yerlilerden haberiniz yok. Elbette! Siz önce uygarlık sonra dininizi götürürsünüz, ancak oradaki insanların nasıl yaşadıkları sizi ilgilendirmez. Küçük çocuğa döndü ve sürdürdü konuşmasını: Amerikan yerlileri arasında zengin ve fakir yok küçüğüm. Her şeyi ortaklaşa üretip, tüketiyorlar. Ve onların dilinde yoksulluk, zenginlik, hırsızlık gibi kelimeler olmadığı söyleniyor. İnsanlığın bir günde bu gün bulunduğu aşamaya ulaşmadığını biliyoruz, ve bizler de ilkel kabilelerin torunlarıyız. Diyeceğim o ki küçüğüm zenginlik ve fakirlik ezelden beri var olan bir şey değil, o halde ebediyete kadar var olma ihtimali de yok.
Küçük çocuğun kafasında şimşekler çakıyordu, yıllardır ona anlatılanların yalan olabileceğine inanmak istemedi bir an. Ancak daysını çok iyi tanıyordu ve asıl onun yalan söyleyebileceğini düşündüğü için pişman oldu. Soracağı o kadar çok şey vardı ki daha. Ancak babasına bakınca bundan vazgeçti. Babasının oldukça sinirlendiğini farketti. Tam bu sırada dayısının bir arkadaşı onu çağırmaya geldi ve beraber çıktılar. Dayısı çıkarken, çocuk dayısına göz kırpmıştı, dayısı ne demek istediğini anladı; o, kendi hayatına kendisi anlam verecekti.
Promethus
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder